AlimAllah-Bilim Allah'ın yasasıdır.-Kuran, islam, bilgi paylaşımı üzerine

Orjinalini görmek için tıklayınız: Cennet Nedir
şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orijinal sürümü göster.
Herseyfen önce bılınmelıdır kı Kuran da 2 GÜN vardır.
1. AHİRET GÜNÜ
2. KİYAMET GÜNÜ
Her 2 gündede ınsanoglu Allah tarafından, zaşamı esnasında sergıledıği amellerinden
dolayı hesaba çekilir ve bunun karşılığını alır,
Sınırsız sayıda cennetten bahseden Kuran 7 tür Cehennemde bahseder.
Bız burada insanın AHİRET GÜNÜ sorgulamasının netıcesinde, kendisine mğkafat olarak
sunulan cennetten bahsedecegiz
Arapçada Cennet kelimesi Bahçe anlamına gelir ve bu kelime aynı zamanda her dilde
olduğu gibi Arapcada da müstehcen aşkanlatımları için de kullanılır. Kuran`da da "benzeri
dünyevi doğal güzellikler" de tasvir edilerek anlatılır. Çok güzel bir bahçe olduğuna dair
cenneti yaşamamış ve dahada iyi yalamaları, insanların yaklaşık fikir edinmeleri sağlanır.
Erkekerkıl olup kadını köle olarak nıteleyen bununla islama ters düşen Müslüman
topluluklarda çarpık erkek bakış açısı ile çarpıtılan huri kavramı, hem erkek ve hemde
dişi kelime olmasında olmasına rağmen sadece dişil olarak alınmış olup, cennet sadece erkek
cenneti yapılmıştır.

(kalin: Huri )
Bu kelime Kuran`da tek başına geçmez. "ıyn" kelimesi ile birlikte
(kalin: "hurun ıyn") şeklinde
geçer. Huri kelimesi ıyn kelimesi için bir sıfattır ve berrak/tertemiz anlamındadır. Huriden
sonra gelen ıyn kelimesini sıfat olarak yorumlayan çevirmenler bunu iri gözlü olarak
varsayarak ve huri kelimesini çevirmeden sanki yabancı bir kavrammış gibi bırakarak
"iri gözlü huriler" şeklinde çevirirler.

Ayetteki ıyn kelimesi ayrıca "PINAR/KAYNAK" anlamındada kullanılır ve sıfattan(huri) sonra
gelmektedir. Yanı "BERRAK/TERTEMİZ PINARLAR" anlamındada olabilir.

Yani
hurun : berrak/tertemiz
ıyn : iri gözlü
hurun ıyn : berrak, tertemiz iri gözlü, pinar, kaynak

Arapçada sözcüklerin eril ve dişil durumları var. Çoğullar ise DİŞİL. Bu güzelliklerden hep
çoğul olarak bahsedilince DİŞİ olarak algılıyor öyle görmek isteyenler. Halbuki ayette
KADIN FALAN geçmiyor.
Örneğin Muhammed Esed Arapça bilen birisi olduğu için olsa gerek 70. ayeti şöyle çevirmiş:
Ve bu (bahçeler)de (her)şeyin en muhteşemi ve en güzeli bulunacak.
(kalin: ******************************************************
RAHMAN 055 044-076
MiM)
ve Rabbinin makamindan korkan herkes için iki cennet var. (46)
ikiside çeşitli ruhsal, bedensel, nefsel, akılsal güzelliklere sahiptir (48)
görünmez bir varlığ(cin)ın ve insanın kendisini kirletmediği, orada yalnız eşlerine hasretle
bakan bakışlar var. (56)
onlar sanki yakut ve mercan gibi (58)
o halde ikinizin Rabbinin hangi ni`metlerini ikiniz yalanlıyorsunuz (54,60)
her meyve türünde birbirini tamamlayan 2 cins meyve var (52)
İkisinde de akmakta olan iki pınar vardır. (50)
çok sıcak kaygan sular, kendisiyle onun müstehceni arasında dönüp dolaşırlar. (44)
o halde ikinizin Rabbinin hangi ni`metlerini ikiniz yalanlıyorsunuz (54, 60)
O iki cennetin ötelerinde de iki cennet vardır. (62)
ikisi de tamamen baharinda tap taze (64)
Ikisinde de her türlü meyve, hurma ve narlar var. (68)
ikisinde de devamlı fışkırıp gürül gürül akan ikişer pınar var (66)
Ve onlarda, diğerinde doyuma, şükre ve hamde vesile olan çok hayırlı şeylerin en
muhteşemi ve en güzeli vardır. (70)
özel mekânlar içinde ikâmeti belli olan, himaye edilp korunan, dışarıda dolaşmayan,
sahiplenälen, saf, çekingen ve yumuşak huylu eş(hur)iler var. (72)
onlardan önce ne cinler ve ne de başka insanlar onları kirletmiştir (74)
yüksek yataklardaki harikulâde güzel işlemeli yeşil yastıklar ve çarpıcı güzellikteki
döşekler üzerine kurulur yaslanırlar. (76)

Not: Bu arada ek bilgi olsun: Rahman suresi şiir formatındadır.
(kalin: ***********************************************

AŞK CENNETI SANA DAMARINDAKI KAN KADAR YAKIN...
NEBE 078 031-037
MiM)
kesinlikle, Allah`a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlar(muttaki) için arzu ve isteklerı tatmin
ederek doyuran, dengeleyen, mutlu eden, mutsuzluktan kurtarıp huzura kavuşturan
vardır.(31)
etrafı çepe çevre kuşatılarak muhafaza altına alınmış rahmet olarak ürün veren muhteşem
bahçeler ve üzüm bağları vardır. (32)
genç aynı ergenlik çağında Olgunlaşmış, kemâle ermiş, dolgunlaşmış içinin boşluğu, kofluğu
dolgun hale gelmiş, yumrulaşmış meyveler gibi kabarmış, tümseklikler(meme gibi)inin
başlarının etrafı, arzu ve istekleriyle narımsı bir renge bürünerek koyulaşmış, tomurcuklarla
bezenmiş, nemlenmiş, yuvarlak bir tepsi gibi belirginleşmiş, bir tür cennet bahçesine benzemiş
halde (33) ve hak ettiği kadar zevk suları ve bel suları(orgazm sıvısı) ile dolu olan kadehler, (34)
huzuru bozacak boş, saçma-sapan sözlerin ve yalanların duyulmadığı ve olmadığı ortamda.(35)
Rabbinden, kendisine karşı yerine getirdiğin iyi/kötü kulluk vazifelerinin karşılığında oluşan hak
hesabından dolayı armağan edilen bir rahmettır. (36)
göklerin ve yerin ve herikisinın arasındaki her şeyin Sahıb(Rabb)i, Esirgeyici(Rahman)sınden
başka hiçbir kimse ondan, o mülkün sahibi kendisi olarak bahsedemez. (37)
(kalin: ***********************************************
NEBE 078 031
MiM)
kesinlikle, Allah`a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlar(muttaki) için arzu ve isteklerı tatmin ederek
doyuran, dengeleyen, mutlu eden, mutsuzluktan kurtulma vardır.
إِنَّ لِلْمُتَّقِينَ مَفَازًا
İnne lil muttekîne mefâzâ(mefâzen).
1. inne : muhakkak ki 2. li el muttekîne : muttakiler için vardır, Allah`a karşı sorumluluk bilinci
taşıyanlar için vardır
3. mefâzen : bir kurtuluş, kazanç, mutluluk, arzuya ve isteklere kavuşup mutlu olma
“Nebe’ Sûresi”nin 31 ilâ 36. Âyet-i keriymelerinin izahi:
مَفَازًا = “Kelimesi kurtuluş yeri, kazanç yeri, kurtulmak, kazanmak” gibi mânâlara gelir ve kökü
itibâriyle gelişi [فَوَزَ]’den فَازَ ـ يَفُوزُ ـ فَوْزًا ـ مَفَازًا ـ مَفَازَةً şeklinde gelir. Bu kelimenin İsm-i
Fâili: فَائِزٌ = Kurtulan mânâsınadır. Çoğulu ise kurtulanlar anlamında فَآئِزُونَ؛فَآئِزِينَ şeklinde gelir.
(kalin: ***********************************************
Eger Allah a karşı sorumlulugunuzun bilinci gereği salatınızı kul hakkı dengesinde zerine
getirmişsenız, Allah size;
NEBE 078 032
MiM)
etrafı çepe çevre kuşatılarak muhafaza altına alınmış rahmet olarak ürün veren muhteşem
bahçeler ve üzüm bağları vardır.
حَدَائِقَ وَأَعْنَابًا
Hadâika ve a’nâbâ(a’nâben).
1. hadâika : ağaçlı bahçeler
حَدَآئِقَ kelimesinin anlamı, “ağaçlarla dolu ve etrafı çit veya duvarla veya benzeri şeylerle
çevrilmiş, muhafaza altına alınmış, sınırları belirlenmiş bahçeler” demektir. Çoğul bir
kelimedir. Tekili حَدِيقَةٌ veya اَلْحَدِيقَةُ ‘dür.
2. ve a`nâben : ve üzüm, bağ
اَعْنَابًا kelimesi üzümler, üzüm bağları veya üzüm asmaları demektir. Bu kelimenin aslı عِنَبٌ
ya da اَلْعِنَبُ ‘dür.
كَوَاعِبَ kelimesi, اَلْكَاعِبُ kelimesinin çoğuludur. كَوَاعِبَkelimesiyle اَلْمُكَعِّبُ kelimesi aynı mânâda
kullanılır.
(kalin: ***********************************************
NEBE 078 033
MiM)
genç aynı ergenlik çağında Olgunlaşmış, kemâle ermiş, dolgunlaşmış içinin boşluğu,
kofluğu dolgun hale gelmiş, yumrulaşmış meyveler gibi kabarmış, tümseklikler(meme
gibi)inin başlarının etrafı, arzu ve istekleriyle narımsı bir renge bürünerek koyulaşmış,
tomurcuklarla bezenmiş, nemlenmiş, yuvarlak bir tepsi gibi belirginleşmiş, bir tür cennet
bahçesine benzemiş halde
وَكَوَاعِبَ أَتْرَابًا
Ve kevâıbe etrâbâ(etrâben).
1. ve kevâıbe : ve genç, göz alıcı, şahane endamlı
كَوَاعِبَ Kelimesi, “Olgunlaşmış, kemâle ermiş, dolgunlaşmış içinin boşluğu, kofluğu dolgun
hale gelmiş, yumrulaşmış meyveler” gibi mânâlar içermekle beraber göğüsleri dolgunlaşmız
kızlar mânâsına da kullanılır Araplar tarafından. Kâmuslarda da genellikle memeleri kabarmış,
şişkinleşmiş kızlar için kullanılan bir kelimedir.
Kur’ân-ı Keriym’i tercüme eden mütercimler ve müfessirler de bu kelimeyi “memeleri kabarmış
veya tomurcuklaşmış kızlar” diye Türkçeye aktarmışlardır.
كَوَاعِبَ Kelimesi, “tomurcuklanmış, kabarmış, dolgunlaşmış memeler” mânâsına da kullanılmaktadır.
Ancak Nebe’ Sûresinde gelen şekliyle كَوَاعِبَ kelimesine `dişl` özelliği yüklemek yanlış yapılmış olunur.
Çünkü kelime dişl olmayıp heriki cinsiyetide temsil etmektedir.
2. etrâben : aynı yaşta, yaşıt
اَتْرَابًا kelimesine gelince, bu kelime de تِرْبٌ،اَلتِّربُ kelimesinin çoğuludur ki, yaştaş, yaşıt, aynı
yaşta ve büyüklük veya küçüklükte, hamlıkta veya olgunlukta müsâvi, birbirine denk ve eşit,
tatta ve lezzette, kokuda ve renkde birbirinin aynısı, benzeri, muâdili olmak mânâlarını
taşımaktadır.
(kalin: ***********************************************
NEBE 078 034
(kalin: MiM) )
ve hak ettiği kadar zevk suları ve bel suları(orgazm sıvısı) ile dolu olan kadehler,
وَكَأْسًا دِهَاقًا
Ve ke’sen dihâkâ(dihâkan).
1. ve ke`sen : ve kadehler
كَأْسًا Kelimesinin aslı, اَلْكَأْسُ kelimesidir ve bardak, kupa, tas, kadeh , maşrapa demektir.
Bu kelimenin Kur’ân-ı Keriym’de genellikle cennet ehlinin içecekleri mânâsında “şarap”
anlamında kullanılmaktadır. Ancak burada şarap; içince insana hoşnutluk verip rasyonaliteden
uzaklaştıran içki mânâsınadır. Yâni ism-i âlet olarak gelmiştir. İçine içecek, meşrûbat konulan
bardak, kadeh, tas, kupa mânâsında gelmiştir.
2. dihâkan : dolu
دِهَاقًا kelimesi ise, دِهَقٌ،اَلدِّهَاقُ kelimesinden türetilmiş bir kelime olup içi dolu veya tamamen
doldurulmuş demektir.
(kalin: ***********************************************

NEBE 078 (kalin: 035)
MiM)
huzuru bozacak boş, saçma-sapan sözlerin ve yalanların duyulmadığı ve olmadığı ortamda.
لَّا يَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا
Lâ yes’meûne fîhâ lagven ve lâ kizzâbâ(kizzâben).
1. lâ yes`meûne : işitmezler 2. fî-hâ : orada 3. lagven : boş söz 4. ve lâ kizzâben : ve
yalan olmaz, yoktur
لَايَسْمَعُونَ فِيهَا لَغْوًا وَلَا كِذَّابًا٭ Âyeti keriymesinin mânâsı te’vile, yoruma yer verilmeyecek, izaha
mahal olmayacak kadar açık ve nettir.
(kalin: ***********************************************
NEBE 078 036
MiM)
Rabbinden, kendisine karşı yerine getirdiğin iyi/kötü kulluk vazifelerinin karşılığında
oluşan hak hesabından dolayı armağan edilen bir rahmettır.
جَزَاء مِّن رَّبِّكَ عَطَاء حِسَابًا
Cezâen min rabbike atâen hısâbâ(hısâben).
1. cezâen : karşılık olarak 2. min rabbi-ke : Rabbinden 3. atâen : bir lütuf, bağış,
ihsan 4. hısâben : hesap
(kalin: ***********************************************
NEBE 078 037
MiM)
göklerin ve yerin ve herikisinın arasındaki her şeyin Sahıb(Rabb)i, Esirgeyici(Rahman)sınden
başka hiçbir kimse ondan, o mülkün sahibi kendisi olarak bahsedemez,
رَبِّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا الرحْمَنِ لَا يَمْلِكُونَ مِنْهُ خِطَابًا
Rabbis semâvâti vel ardı ve mâ beynehumer rahmâni lâ yemlikûne minhu hitâbâ(hitâben).
1. rabbi : Rabb 2. es semâvâti : semalar, gökler 3. ve el ardı : ve arz, yeryüzü, yer
4. ve mâ : ve şeyler 5. beyne-humâ : ikisi arasında bulunanlar 6. er rahmâni : Rahmân
Olan (Allah) 7. lâ yemlikûne : malik değildir 8. min-hu : ondan 9. hitâben : hitap
Referans URL