AlimAllah-Bilim Allah'ın yasasıdır.-Kuran, islam, bilgi paylaşımı üzerine

Orjinalini görmek için tıklayınız: Newton
şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orijinal sürümü göster.
İçindekiler
Önsöz .....................................................................9
Hayatı ..................................................................13
Isaac Newton ve Tanrı..........................................17
Tanrı ve İsa Hakkında 12 Madde ........................26
Metin Hakkında Açıklamalar...............................29
Genel Açıklama ....................................................36
Metin Hakkında Açıklamalar...............................45
Gerçek Din’in Kısa Bir Planı .............................50
Metin Hakkında Açıklamalar...............................54
Son Söz.................................................................55
Referanslar...........................................................85•9•
Önsöz
•••
“Tanrı eserleri aracılığıyla bilinir”
Isaac Newton
I
saac Newton tarihin gördüğü en önemli bilim
adamlarından biridir. 1687 yılında yayımlanan
eseri Philosophiæ Naturalis Principia Mathematica
(Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) uçakları-
mızı uçuran, arabaların ve günlük hayatta kullandı-
ğımız diğer eşyaların yapımında kullanılan klasik
mekaniğin temellerini attı. Bu kitap tartışmasız bir
biçimde yazılmış en önemli bilimsel eserdir. Newton yerçekimi kanununu ve kendi adıyla anılan üç
meşhur hareket yasasını keşfetmiş ve matematiksel olarak formüle etmiştir. Gezegenlerin eliptik yö-
rüngelerde hareket etmesi gerektiğini ve Güneş’in
sistemimizin merkezinde olması gerektiğini matematiksel olarak göstermiş, böylece Dünya merkezli Evren anlayışının sonunu getirmiştir. Newton’dan
önce, Aristo’nun etkisiyle, gökyüzündeki yasalar ile •10•
Dünya’daki yasaların farklı olduğuna inanılıyordu.
Newton fizik yasalarının evrensel olduğunu göstermiştir. Newton ışığın yapısının homojen olmadığını
göstermiş, renk teorisini bulmuş, ışığın parçacık do-
ğasını keşfederek, yansıma ve kırılmayı açıklamış-
tır. Bugün halen kullanılan aynalı teleskobu o geliş-
tirmiş, böylece kendisinden öncekilerden daha sağ-
lıklı gözlemler yapılmasını olanaklı kılmıştır. Ses
dalgalarını yakından incelemiş ve empirik soğuma
yasasını bulmuştur. Newton aynı zamanda tarihin
en önemli matematikçilerden biridir. Türev ve integrali Leibniz’le aynı zamanda keşfetmiş
1
, bu şekilde eğik yüzeylerin alan ve hacmini hesaplamayı olanaklı kılmış, hız gibi anlık değişimlerin matematiksel tanımını geliştirmiştir. Newton aynı zamanda kareköklerin yaklaşık değerini veren kendi
ismini taşıyan metodu ve binom açılımı teoremini
1 Newton türev ve integralle ilgili çalışmalarına 1666 yılında başladı, ancak çalışmalarına sadece birkaç dipnotta yer
verdi. Leibniz ise türev ve integral üstüne çalışmaya 1674
yılında başladı ve 1684 yılında bu çalışmalarını yayımladı.
O tarihe kadar Newton çalışmalarını hâlâ yayımlamamış-
tı. Newton, çalışmalarının Leibniz tarafından yayınlamdı-
ğını görünce Leibniz’i hırsızlıkla suçladı. Bu da uzun yıllar
sürecek olan Newton-Leibniz çekişmesine ve türev ve integrali kimin bulduğu tartışmalarına neden oldu. Bugün genel olarak kabul edilen görüş, Newton ve Leibniz’in farklı problemler üstünde çalışırken türev ve integral metotları-
na ihtiyaç duydukları ve birbirlerinden bağımsız bir şekilde
aynı metotları geliştirdikleri yönündedir. •11•
de bulmuştur. Matematiğin doğa bilimlerinde ba-
şarıyla kullanılabileceği önceden iddia edilmişse
de, bunu gösterip matematikle fiziği birleştiren kişi
odur. Principia’nın yayımlandığı 1687 yılı tarihçiler tarafından Aydınlanma Çağı’nın başlangıcı olarak kabul edilir. 2003’te Royal Society’deki bilim
adamları arasında yapılan ankette “Einstein mı yoksa Newton mu daha önemli bilim adamı?” sorusu
sorulmuş, sonuç olarak Newton galip gelmiştir. Michael Hart’ın meşhur “Tarihte En Etkili 100 Kişi” listesinde Newton, Hz. Muhammed’in arkasından 2.
sırayı almıştır, aynı listede Hz. İsa 3., Einstein ise
10. sıradadır.
Newton’un çok az bilinen ikinci bir yönü daha
vardır. Newton bir ilahiyatçı, din felsefecisi ve din
tarihçisidir. Günde 18 saat çalışan Newton, zamanının büyük bir kısmını bilimden ziyade, ilahiyata ayırmıştır. Yakın zamanda toplanan Newton’un
el yazmalarının büyük bir çoğunluğu dinî yazılardır. Özellikle Aydınlanma Çağı’nın Fransız materyalistleri mekanikçi görüşlerini savunurken, mekanik Evren tablosunu savunan, materyalist bir Newton imajı çizmişlerdir. Oysa bu ileride de görece-
ğimiz gibi Newton’un inandıklarıyla taban tabana
zıttır. Newton’un bu yönünün gizli kalmasının di-
ğer bir sebebi de dinî yazılarını yakın çevresi hariç hiç kimseyle paylaşmamasıdır. Zira Newton’un •12•
ilahiyat alanındaki iddiaları o dönemler için çok
tehlikeli iddialardır. Newton, Katolik ve Anglikan Kilisesi’nin gerçek Hıristiyanlık’ı savunmadığını, bu dinlerin gerçek Hıristiyanlık’ın tahribatı olarak ortaya çıktığını iddia etmiştir. Geleneksel
Hıristiyanlık’ın önemli bir öğesi olan “üçleme”yi
2
reddetmiş, onu Tanrı’ya bir hakaret olarak görmüş-
tür. Tanrı’nın maddi olmadığını savunmuştur. İnsanın ölümsüz bir ruha sahip olduğu iddiasını reddetmiş, Tanrı’nın insanı ölümden sonra tekrar bedeniyle beraber canlandıracağını iddia etmiştir. Şeytanın bir varlık değil kişinin kötü tarafının metaforik
bir gösterimi olduğunu düşünmüştür. Bütün bunların hepsi Newton’un yaşadığı dönemde ifade edilmesi yasak olan şeylerdi. Üçlemeyi reddeden insanlar öldürülmeye varan ağır cezalarla cezalandırılabilirlerdi. Newton üçlemeyi reddettiği için en iyi ihtimalle üniversiteden atılacaktı. Nitekim, Cambridge Üniversitesi’nde Newton’un yerini alan William Whiston, 1710 yılında üçlemeyi reddettiği için
2 Üçleme ya da teslis, geleneksel Hıristiyanlık’ta tek
Tanrı’nın üç kişiliği olduğu inancıdır. Bu üç kişilik: Baba,
Oğul (İsa) ve Kutsal Ruh (Rûh-ul Kuds)’tur. Üç kişiliğe sahip olmakla birlikte Hıristiyanlara göre Tanrı tek varlıktır.
Üçleme doktrini Hıristiyanlık dışında, başta Hint dinlerinde olmak üzere çeşitli antik dinlerde de kendini gösterir. Di-
ğer İbrahimî dinler İslam ve Yahudilik bu doktrini reddeder.
Üçlemeyle ilgili daha geniş bilgi için kitabımızın son sözü-
ne bakabilirsiniz.•13•
görevden alınacaktı. Şimdi Newton’un din ve Tanrı anlayışını daha detaylı incelemeye başlamadan
önce Newton’un hayatına bir göz atalım.
Hayatı
Newton, Gregorian takvimine göre 25 Aralık
1642’de İngiltere’de doğdu. O soğuk kış günü hasta ve erken doğan bebeğin öleceği tahmin ediliyordu. Ancak Newton herkesi şaşırtıp hayata tutundu.
Babası o doğmadan 2 ay önce ölmüştü. İç savaş ortamında hem çocuklara bakmak hem de çiftçilikle
uğraşmak Newton’un annesi Hannah Ayscough’u
çok zor durumda bıraktı. Bunun sonucunda Newton
daha üç yaşındayken Hannah, North Witham’da din
adamı olan Barnabus Smith ile evlendi. Fakat Newton, Woolthorpe’ta büyükannesinin yanında kaldı.
Annesinden uzakta büyüyen Newton, günlüklerinden anladığımız kadarı ile üvey babasına ve onunla
evlendiği için annesine kin duyuyordu.
Newton hiçbir zaman evlenmedi, tüm hayatını
çalışmalarına adadı. Çocukluğu boyunca oyun oynamamış bunun yerine çeşitli yel değirmeni ve araba modelleri yapmış, üvey babasının kütüphanesindeki kitapları okumuştur. Özellikle derin İncil bilgisi
ile tüm arkadaşları ve öğretmenlerini şaşırtmıştır. 14
yaşına geldiğinde annesi tekrar dul kaldığı için çiftli-•14•
ğe geri dönmek zorunda kalan Newton, o dönemde 3
küçük kardeşi ve annesine bakmak için okuldan ayrı-
lıp çiftlikte çalışmak zorunda kaldı. Ancak öğretmenleri müdahale edip annesini ikna etti ve Newton’a
burs sağlayıp okula geri aldılar. Bu olay Newton’u
derinden etkilemiş ve kısa sürede Newton’un en ba-
şarılı öğrenci olmasını sağlamıştı.
Newton daha sonra üniversite eğitimi için Cambridge Trinity College’a devam etti. Maddi olarak tutunabilmek için her gün saatlerce çeşitli işlerde çalıştı, hocalarına yardım etti, yemek dağıttı. Okulda öğretilen Aristo’ya ilgi duymayıp, Descartes,
Galileo, Kepler gibi yeni düşünürleri okuduğu için
Cambridge’deki hocalarının dikkatini çekmedi, sı-
radan bir öğrenci görüntüsü çizdi. Ancak evde kendi başına yaptığı çalışmalar bilimi tamamen değiş-
tirecekti. Not defterlerinden anladığımız kadarı ile
bu dönemlerde ilahiyata ilgi duydu. O dönemlerde
yükselen Descartes’in Mekanistik Evren düşüncesine Tanrı’yı yok saydığı gerekçesi ile karşı çıkıyordu.
Nitekim onun bilimsel projesi Tanrı’nın Evren’de aktif olduğu düşüncesini savunmak üstüne kurulmuştu.
Newton 1665 yılında mezun olduğunda veba
salgını başlamıştı. Veba nedeniyle okul eğitime ara
verince yüksek eğitim planları yapan Newton evine geri dönmek zorunda kaldı. Evinde kaldığı sü-
rece matematikteki çalışmalarına devam etti, meş-•15•
hur binom açılımını çoktan geliştirmişti bile. Yine
bu dönemde yerçekimi fikrini bulmuş, yerçekimi
kuramı üstünde çalışmaya başlamıştı. Bu dönemler Newton’un ilahiyata ilgisinin de arttığı dönemlerdir. O yıllarda İncil’in tahribata uğrayıp uğramadığını anlamak için antik metinleri incelemeye girişmiştir. Yine aynı dönemlerde üçlemenin gerçek
Hıristiyanlık’ta olmadığı sonucuna varmış, onun
Hıristiyanlık’taki tahribat sonucu ortaya çıktığına
inanmaya başlamıştır.
Newton 1667 yılında Cambridge’e yüksek lisans eğitimi için geri döndü ve orada ders vermeye başladı. Bu dönemde optik üstüne ciddi çalışmalar yaptı. 1672 yılında Royal Society’ye üye oldu
ve teleskobunu sundu. O dönemlerde artık Katoliklik ve Anglikan Kilisesi ile olan bağını tamamen koparmıştı. Mevcut Katoliklik’in tahrif olduğuna kanaat getirmişti. Ancak o dönemde Cambridge Trinity College’da ders veren tüm hocaların yedinci
yılın sonunda Anglikan Kilisesi’ne bağlı papazlı-
ğa atanması gerekiyordu. Üçlemeyi reddeden, Anglikan Kilisesi’ni sapkın bulan Newton’un böyle bir
göreve gelmesi kabul edilemezdi. Bu yüzden Newton Londra’ya gidip Kral’la konuşma kararı aldı,
çünkü bu atamadan kurtulmanın tek yolu Kral’ın o
kişinin istisna olabilmesine izin vermesiydi. Ancak
dönemin kralı II. Charles daha önce kimseye böyle •16•
bir hak tanımamıştı. Newton altı haftalık bir uğraştan
sonra istediğini aldı ve papaz olarak atanmaktan kurtuldu. 1687 yılında devrim yaratacak eseri Principia
yayımlandı. Newton 1689 ve 1690 yıllarında İngiltere parlamentosuna seçildi. Bu dönemlerde ciddi bir
şekilde simyayla ilgilendi. Çok daha sonraları önemli kimyacıların tekrarlayacakları deneyleri o önceden
yaptı. Amacı diğer simyacılar gibi metalleri altına
çevirip zengin olmak değildi. Doğayla Tanrı’yı anlamayı hedefleyen Newton, simya yoluyla Tanrı’nın
Evren’i ve yaşamı nasıl yarattığını bulacaktı.
1690 yılında çok çalışmaktan hasta düştü, o dö-
nemden sonra doğa bilimlerinden çok İncil’le ilgilenmeye başladı. Kendisi gibi üçlemeye inanmayan ünlü filozof John Locke’a gönderdiği ve hiç yayımlanmayan, üçlemeyi çürütmeyi hedefleyen bir
metin hazırladı. O dönemlerde dinî kitaplar yazdı,
ama yayımlamadı. Ancak ölümünden sonra 1733’te
“Daniel ve St. John’un Vahyi Üstüne Gözlemler” ve
1754’te “İncil’de Dikkate Değer İki Tahrifin Tarihsel Nedenleri” isimli kitapları yayımlandı. Ama asıl
vurucu eserleri yayımlanmadı. 1727 yılında hayata gözlerini yummadan önce Sakrament
3
olarak bi-
3 Sakrament geleneksel Hıristiyanlık’ta Tanrı’nın bizzat katıldığına inanılan ayinlere verilen isimdir. Katoliklik’te 7
tane sakrament vardır. Sakramentlerden en meşhuru vaftizdir (Hıristiyanlık’a kabul töreni). Metinde bahsettiğimiz
Sakrament, ölü ve hastalara uygulanan yağ sürme ayinidir. •17•
linen dinî ayinlere katılmayı reddederek etrafındaki insanlara Katolik ve Anglikan Kilisesi’nin bozulmuş bir dini temsil ettiğine inandığını itiraf etmiş ve
onun bir parçası olmayı reddederek Dünya’ya gözlerini yummuştu.
Isaac Newton ve Tanrı
Isaac Newton’un simyacı yönünün medyada ve yakın zamanda yayımlanmış bazı romanlarda gözler önüne serilmesine rağmen, Newton’un ilahiyat-
çı kişiliği hâlâ halk tarafından fazla bilinmemektedir. Oysa Newton simya ve bilim alanlarından çok,
ilahiyat alanında yazmıştır. Simya alanında yaklaşık
bir milyon kelime yazan Newton, din ve din tarihi
ile ilgili üç milyon kelime kaleme almıştır. Daha da
önemlisi Newton’un bilim ve simya alanında yazdıklarının da aslında dinî motivasyonlarla yazılmış
olmasıdır. Newton genç papaz Richard Bentley’e
1692 yılında yazdığı mektupta şunları söylüyordu: “Bizim sistemimiz hakkında inceleme yazdı-
ğım zaman, insanların Tanrı’ya inancı dikkate almalarını sağlayabilecek prensipleri seçmeye dikkat
ettim ve hiçbir şey beni onların bu sebeple kullanılmalarından daha fazla sevindiremez.” Newton’a
göre Tanrı hakkında bilgi edinmemizin iki yolu vardı, birincisi kutsal kitaplar, ikincisi de Tanrı’nın di-•18•
ğer eseri olan doğa. “Tanrı eserleri aracılığıyla bilinir” sözü Newton’un bilim felsefesini özetlemektedir. Newton’a göre doğa bilimlerinin arkasındaki en
önemli amaç Tanrı’yı anlamaktır ve o hem bilimle
hem de simyayla bu yüzden uğraşmıştır. Evreni de
Hıristiyanlık’ın bozulmamış halini de Tanrı’nın yarattığına inanan Newton bu ikisinin çelişemeyeceğini düşünüyordu. Dolayısıyla hem bilimin dine, hem
de dinin bilime yol gösterdiğine inanıyordu.
Newton, hayatı boyunca, Evren’e objektif bir bi-
çimde baktığımız zaman tasarım göreceğimize ve
bu tasarımdan Tanrı’yı bulacağımıza inanmıştır.
Dolayısı ile Newton günümüz felsefecilerinin “tasarım kanıtı” dedikleri “Tanrı varlık kanıtı”nı savunmuştur. Daha üniversite öğrencisiyken canlılardaki simetrinin şans eseri açıklanamayacağını, ancak bir tasarım eseri gelişebileceğini savunmuştur.
Bentley’le mektuplaşmaları sırasında Newton, Gü-
neş sisteminin yapısının ancak üstün bir yaratıcı ile
açıklanabileceğini söylemiş, aynı görüşü devrim niteliğindeki Principia’nın “Genel Açıklama” bölü-
münde de tekrarlamıştır. Ona göre Güneş sisteminde aynı yönde, eliptik yörüngelerde hareket eden
gezegenler ve özellikle de kuyruklu yıldızlar bü-
yük bir Matematikçi ve Mekanikçi’yi işaret etmektedir. Ancak Newton’a göre Tanrı Evren’deki yasaları yaratıp çekilmemiştir, hâlâ aktiftir ve Evren’e •19•
müdahale etmektedir. Newton’un yerçekimi teorisine göre bütün cisimler birbirini çekmektedir. Do-
ğal olarak Newton’un aklında şöyle bir soru canlanıyordu, neden her şey bir noktada birleşmiyor,
Evren sabit duruyordu? Newton’a göre bunun olmasını Tanrı engelliyordu, devamlı olarak gök cisimlerini birbirinden uzakta tutuyordu. Dolayısı ile
Newton, yerçekiminin hem Tanrı’nın var olduğunu,
hem de Tanrı’nın devamlı olarak Evren’de aktif olduğunu gösterdiğini düşünüyordu. Newton’a göre
İncil’in gösterdiği de buydu. İncil, Evren’e devamlı müdahale eden, onu yöneten bir Tanrı’dan bahsediyordu ve bilim yasaları da aynı şeyi söylüyordu.
Newton ikinci ünlü eseri Optik’in basılmamış ilk
versiyonunda Tanrı’nın bilimin ilk aksiyomu oldu-
ğunu söylüyordu. Newton’a göre bilim, Tanrı’nın
varlığını kabulle başlardı, ancak bu kabul dogmatik olmazdı, Tanrı’ya tümevarım metoduyla ulaşı-
lırdı. Newton Optik’in yayımlanmamış bu ön versiyonunda din felsefesinde “Âlem Delili” olarak bilinen Tanrı varlık delilinin bir versiyonunu ortaya atı-
yordu. Newton’a göre bilim, metot olarak sonuçtan
sebebe doğru hareket ederdi. Bunun sonucunda ka-
çınılmaz bir biçimde Evren’in ilk sebebine ulaşırdı. Tanrı’nın özelliklerini bildirmek bilimin işidir,
biz Evren’i inceleyerek Tanrı hakkında bilgi alırız.
Dolayısı ile Newton’un bilim yasalarını kullanan •20•
bir inançsız, Newton’a göre ister istemez Tanrı’ya
inanmaya başlayacaktır.
Newton Tanrı’nın, Evren’in her yerine ve her
anına yayıldığını düşünüyordu. Uzay Tanrı’nın
duyu organı gibidir. Tanrı’nın yarattığı her şey otomatik olarak Tanrı tarafından algılanır. Newton her
ne kadar yayımladığı eserlerde yerçekiminin kayna-
ğı konusunda yorum yapmaktan kaçınsa da, çekim
yasasının her yere ulaşması ile Tanrı’nın her yerde
bulunmasından yola çıkarak yerçekiminin de sürekli Tanrı tarafından aktif tutulduğu fikrine sahip oldu-
ğunu özel yazılarından biliyoruz.
Newton’un Deist (Tanrı’ya inanan ama dinleri reddeden kişi) olduğunu iddia edenler de vardır.
Ancak bu iddia Newton’un el yazmaları ile açıkça
yalanlanmıştır. Newton, Tanrı’nın aktif bir güç olarak Dünya’ya müdahale etmesinin yanında, çeşitli zamanlarda peygamberler aracılığı ile Dünya’ya
dinler indirdiğine inanır. Ona göre Hıristiyanlık da
özünde bu dinlerden biridir, ancak zamanla bozulmuş, değiştirilerek kirletilmiştir. Newton’a göre
Hıristiyanlık’a verilen en büyük zarar ona üçleme
olarak bilinen doktrinin sokulmasıdır. Üçleme bugün neredeyse bütün Hıristiyan mezheplerinin kabul ettiği, Hıristiyanlık’ın temel inançlarından biridir. Buna göre Tanrı’nın üç ayrı kişiliği vardır:
Baba, Oğul (İsa) ve Kutsal Ruh. Dolayısıyla İsa, •21•
Tanrı’nın bu üç yüzünden biridir ve Tanrı’nın beden bulmuş halidir. Newton bu görüşe şiddetle kar-
şı çıkmıştır, ona göre Tanrı tek bir kişiliktir ve İsa,
Tanrı’nın vücut bulmuş hali olamaz. Ona göre üçleme inancı Hıristiyanlık’a IV. yüzyılda girmiş ve ondan sonra Hıristiyanlık doğru yoldan sapmış, I. yüzyıldaki orijinal Hıristiyanlık’tan uzaklaşmıştır. Anglikanizm, Kalvinizm, Katoliklik hepsi doğru yoldan
sapmışlardır.
Newton’un üçlemeyi reddetmesinin arkasında üç tane önemli neden vardır. Birincisi Newton’a
göre üçleme İncil’de yer almaz. Üçleme kavramı-
nın ya da bugün kabul edilene benzer bir üçleme
tanımının İncil’de bulunmamasının yanında, İncil
Tanrı’nın tekliğini vurgulamaktadır. Newton’a göre
İncil’in 1. Korintliler 8:5 (“Bizim için tek bir Tanrı Baba vardır.”) ve 1.Timoteyus 2:5 (“Çünkü tek
bir Tanrı ve Tanrı ile insanlar arasında tek bir aracı vardır.”) bölümleri açıkça üçleme inancıyla çelişmekte, Tanrı’nın birlik ve bütünlüğünü vurgulamaktadır. Newton’a göre gerçek Tanrı, Hıristiyanların “Baba” dediğidir, Kutsal Ruh ve İsa, Tanrı de-
ğildir: “Kutsal metinlerde Tanrı birdir denildiğinde, Baba kastedilmektedir”
4
. Aynı makalede Newton daha da net bir biçimde bu iddiayı şöyle tekrar-
4 Isaac Newton’un 1670’lerde yazdığı, “İsa’yı Tanrı’dan
Ayıran 12 Madde” isimli makalesinden.•22•
lamaktadır: “Baba’ya verilen ‘her şeye kadir’ sıfatı
yerindedir. Zira her şeye kadir Tanrı’dan biz her zaman Baba’yı anlarız.”
Newton’un üçlemeyi reddetmesinin ikinci nedeni ise yaptığı Hıristiyanlık tarihi araştırmalarıydı. Ona göre üçleme kavramı Yunanlı papazlar tarafından IV. yüzyılda Hıristiyanlık’a sokulmuştu. Yunan metafiziği ve Platonizm’in etkisi altındaki bu
papazlar Tanrı’nın özü ve yapısı hakkındaki düşüncelerini Hıristiyanlık’a sokmuş ve böylece İsa ve
Tanrı’nın öz bakımından aynı olduğu görüşünü ortaya atmışlardı. Dolayısı ile Newton’a göre üçleme sonradan Hıristiyanlık’a girmiş, Hıristiyanlık’ın
özünde olmayan bir inançtır.
Newton’un üçlemeye karşı çıkmasının altındaki
bir diğer faktör ise geliştirdiği bilim felsefesinden
doğmuştu. Ona göre Tanrı herhangi bir madde ya da
özden meydana gelemezdi, O, Evren’e tamamen yayılmıştı. Diğer taraftan İsa zaman ve mekânda belirli yerlerde bulunan, maddi bir varlıktı. Dahası fizik
yasalarındaki uyum ve birlik Tanrı’nın birliğine işaret ediyordu. Newton bu konudaki görüşlerini gizli tuttu. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Newton üçlemeyi reddettiğini açıklaması halinde en iyi ihtimalle
üniversiteden atılırdı. Üçlemeyi reddeden insanların
diri diri yakıldığı da oluyordu. Üçlemeyi reddetmek
hukuken yasaktı ve bu yasak Newton’dan ancak iki
yüzyıl sonra 1813’te kalkacaktı. Dolayısı ile New-•23•
ton bu düşüncelerini sadece güvendiği kişilerle paylaşırdı. Newton’un Katoliklik ve diğer mezhepleri
reddettiğini saklamasının diğer bir nedeni ise inanç-
larını açıklamasının faydalı olacağına inanmamasıydı. Ona göre insanlar kıyamete kadar bu sapkın
dine inanmaya devam edeceklerdi, bu İncil’de bildirilmişti. Dolayısı ile halkı ikna etmenin bir anlamı yoktu, çünkü onlar zaten Newton’un argümanlarını anlayamayacaklardı. Yine de Newton zeki insanlarla argümanlarını paylaşmak istemişti. İncil ve
antik din metinlerinin sadece özel insanların kırabileceği şifreler taşıdığına inanıyordu. Newton bu
özel insanlara gizli mesajlar saklayan yazım tarzı-
nı kendi eserlerine de taşımıştı. Principia’yı sadece matematikte uzmanlaşmış insanların anlayabileceği bir dille yazdığını söylüyordu. Aynı düşünceden yola çıkarak üçleme ile ilgili görüşlerini başta
Principia’nın ünlü “Genel Açıklaması” olmak üzere birçok eserinde, gizli bir dille açıkladı. Böylece zeki ve konuya hâkim insanlar Newton’un üç-
lemeyi reddettiğini anlayabileceklerdi. Önümüzdeki sayfalarda Principia’nın bu son sözünü inceleyip
Newton’un üçlemeye nasıl gizli bir dille karşı çıktı-
ğını beraber göreceğiz.
Bazı Hıristiyan tarihçiler Newton’un üçlemeyi
reddetmesinden rahatsız olduklarından, Newton’un
Batı’daki üçleme kavramına karşı çıkmakla birlikte, doğudaki üçleme kavramını kabul ettiği-•24•
ni iddia etmektedirler. Bu iddianın kaynağı T.C.
Pfizenmaier’dir. Ancak Newton’un el yazması metinlerini inceleyen Newton uzmanı tarihçi S.D. Snobelen Newton’un son dönem el yazmalarında üç-
lemenin doğudaki versiyonlarını da eleştirdiğini göstererek bu görüşü çürütmüştür.
5
Dolayısı ile
Newton’un üçlemeyi reddettiği tarihsel olarak da
kanıtlanmış net bir iddiadır.
Newton üçlemenin yanı sıra ruhun ölümsüzlü-
ğü fikrini de reddediyordu. Ona göre insanın ruhu
ölümden sonra var olmaya devam etmeyecek, bedenle birlikte geçici olarak, ahirette dirilinceye dek
yok olacaktı. Newton’a göre İncil’in söylediği şey
Tanrı’nın insanları tekrar canlandıracağı ve dolayı-
sı ile insanların belli bir süreliğine yok olması gerektiğiydi. Ona göre Tanrı ölümlerinden sonra insanları bedenleri ile birlikte yeniden canlandıracak ve sonsuz yaşamımız bu şekilde başlayacaktı.
Newton’a göre Hıristiyanların yaptığı bir diğer hata
Şeytan diye bir varlığa Tanrı ile savaşıyormuş gibi
bir görüntü vermeleriydi. Newton’a göre Tanrı o kadar güçlüydü ki O’nun düşmanı olamazdı. Şeytan
bizim kötü tarafımızın sembolik bir gösterimi idi.
Hıristiyanlık’ın bozulmasında ve insanların çoğunun sapmasında bir gariplik yoktu, çünkü Newton’a
göre bu tarih boyunca tekerrür eden bir durumdu.
Nuh’tan beri bu hep böyleydi, Nuh’un indirdiği o
5 İlgilenen okuyucular Snobelen’in kaynakçada verilen eserlerine göz atıp bu konuda daha geniş bilgi alabilirler. •25•
ilk sade ve tertemiz din daha sonraki insanlar tarafından saptırılmış, çeşitli sapkın ayinler ve çok tanrılara inançla bozulmuştu. Daha sonra Musa, İsa
gibi birçok peygamber dini düzeltmek için gönderilmiş, ama onların kurduğu dinler de zamanla bozulmuştu. En son olarak Hz. İsa’nın getirdiği din IV.
yüzyılda Athanasius tarafından bozulmuştu.
Bu çalışmada size Newton’un kaleminden üç
metin sunacağız. Bu üç metinden sadece biri yayımlanmıştır, diğeri ikisi Newton’un son zamanlarda incelenen el yazmalarındandır. İlk metinde Newton, Tanrı ve İsa hakkındaki görüşlerini 12 madde
halinde bize sunuyor. Bu metin, Isaac Newton’un
üçlemeyi reddettiği en net metinlerden biridir. İkinci metnimiz tüm zamanların en önemli bilimsel
eseri olan Principia’nın son sözüdür. Bu metinde
Newton’un üçleme eleştirisinin yanında, Tanrı’nın
varlığı yönünde verdiği kanıta ve Tanrı Evren ilişkisi hakkındaki görüşlerine göz atacağız. Son olarak
da Newton’un “Gerçek Dinin Kısa Bir Planı” isimli makalesinde ateizmi eleştirdiği bir bölümü inceleyeceğiz. Burada sunduklarımız Newton’un din üzerine yazdığı metinlerin çok küçük bir kısmıdır. Maalesef Newton’un dinî metinlerinin büyük bir kısmı
henüz yazıya bile geçirilmiş değildir.
6
6 İlgilenenler [url]http://www.newtonproject.sussex.ac.uk/[/url] adresinden Newton’un dinle ilgili diğer metinlerine ve burada
değindiğimiz metinlerin tamamına İngilizce olarak ulaşabilirler.•26•
Tanrı ve İsa Hakkında 12 Madde
(Isaac Newton)
•••
1. Ebedi ve ezeli, her yerde olan, her şeyi bilen,
yüce, Dünya’yı ve gökleri yaratan tek Tanrı
vardır: Baba ve O’nunla insanlar arasında tek
bir aracı vardı: İnsan İsa.
2. Baba hiçbir gözün görmediği ve göremeyece-
ği görünmez Tanrı’dır, diğer bütün varlıklar
bazen görünebilir olurlar.
3. Baba’nın kendinde yaşamı vardı ve Oğul’a da
kendinde yaşam verdi.
4. Baba her şeyi bilendir ve bütün bilgiyi öncelikle kendi göğsünde taşıyordu ve gelecekteki şeylerin bilgisini İsa’ya anlattı ve ne gökte ne yerde ne de yer altında Kuzu hariç hiçbir
şey direkt Baba’dan geleceğin bilgisini almaya layık değildir. Ve bu yüzden İsa’nın tanıklığı Peygamber’in “Ruhu”dur ve İsa “Söz”dür
ya da Tanrı’nın Peygamberi’dir. •27•
5. Baba hareketsizdir, hiçbir şey ondan daha boş
ya da daha dolu olamaz o yüzden O doğanın
ebedi mecburiyetinden dolayıdır: O’nun dı-
şında diğer bütün varlıklar bir yerden başka
bir yere hareket edebilirler.
6. İsa gelmeden önce Baba’ya yönelik olan her
türlü tapınma (ister dua olsun ister yüceltme
ya da şükran) hâlâ O’na (Baba’ya) yöneliktir. İsa, Baba’sına yönelik tapınmayı azaltmak
için gelmedi.
7. En etkili dualar Oğul adıyla Baba’ya yapılan
dualardır.
8. Bizi yarattığı için ve bize yiyecek ve giyecek
verdiği için ve hayatın diğer nimetleri için sadece O’na teşekkürlerimizi sunmalıyız ve dileklerimizi yerine getirmesi için İsa adına direkt O’ndan istemeliyiz.
9. Aracılık için İsa’ya yalvarmak zorunda değiliz. Eğer Baba’ya doğru düzgün yalvarırsak o
bizim için aracılık edecektir.
10. Kurtuluş için Oğul adıyla Baba dışında birine
dua etmemiz gerekli değildir.•28•
11. Tanrı adını Melek ve Krallar’a vermek birinci
emre karşı gelmek değildir. Melek ve Krallar’a
Yahudilerin Tanrısı’na tapar gibi tapmak ona
karşı gelmektir. Çünkü emrin anlamı: “Başka
Tanrılara değil bana tapmalısınız”dır.
12. Bize göre, her şeyin kaynağı ve bizim kaynağımız olan bir Tanrı vardır ve her şeyin ve
bizim aracılığı ile yaratıldığımız bir Rab İsa
vardır. Diğer bir deyişle, biz sadece Baba’ya
yüce Tanrı olarak tapacağız ve sadece İsa’ya,
katledilerek ve kanıyla kefaretimizi ödeyerek
bizi kral ve papaz yapan Efendi, Mesih, büyük
Kral, Tanrı’nın Kuzusu olarak tapacağız. •29•
Metin Hakkında Açıklamalar
•••
Y
ukarıdaki metin Newton’un 1710’dan sonra İngilizce olarak kaleme aldığı ve bugün
Cambridge King’s College’da bulunan 1 sayfalık
bir el yazmasıdır. Belge, “Keynes Ms. 8” olarak bilinmektedir. Şimdi metnin daha iyi anlaşılması için
maddeleri teker teker inceleyelim:
Madde 1: Birinci maddede Newton’un açıkça
üçlemeyi reddettiğini görebiliyoruz, zira Newton’a
göre tek gerçek Tanrı Baba’dır, oğul ve kutsal ruh,
Tanrı olarak isimlendirilemez. Newton’un birinci
maddedeki “Tek Tanrı Baba” iddiası tarih boyunca
üçlemeyi reddeden çeşitli mezheplerin temel sloganı olmuştur. Newton muhtemelen birinci maddesini İncil’deki 1.Timoteyus 2:5: “Çünkü tek bir Tanrı ve Tanrı ile insanlar arasında tek bir Aracı vardır.” ve 1.Korintliler 8:6: “Bizim için tek bir Tanrı Baba vardır.” bölümlerinden esinlenerek geliş-
tirmiştir. İsa’nın Tanrı olmadığını ve üçleme diye •30•
bir şeyin olmadığını iddia eden Ariyanlar ve di-
ğer üçleme karşıtı mezhepler görüşlerini savunmak
için İncil’deki bu iki bölümü kanıt olarak kullanmışlardır. Tanrı’nın yer ve göklerin yaratıcısı oldu-
ğu iddiası İncil’de defalarca kez geçer, dolayısıyla
Newton’un bu iddiayı da İncil’den esinlenerek yazmış olması muhtemeldir. Bu maddede üçlemeye en
önemli itiraz Newton’un İsa’ya “İnsan İsa” diye
seslenmesidir, böylece Newton açık bir biçimde
İsa’nın Tanrı değil insan olduğunu ilan etmektedir.
Madde 2: Newton’un Tanrı’nın görünmezliğini
vurgulamasının sebebi o dönemdeki üçleme savunucularının Tanrı’nın “cevher”i olduğunu iddia ediyor olmalarıdır. Newton’a göre cevherler gözle gö-
rülebilir, ama Tanrı görünmez olduğu için cevhere
sahip olamaz. Ayrıca Newton, Tanrı’nın hiçbir zaman görünmeyecek olmasından ve İsa’nın belli bir
zaman zarfında insanlar tarafından görülmüş olmasından yola çıkarak (dikkat ederseniz Newton’a
göre Tanrı dışındaki şeyler bazen görünür olabilir),
İsa’nın Tanrı olmadığına da gönderme yapıyor. Bu
madde yine İncil kaynaklıdır: “Mübarek ve tek Hü-
kümdar, kralların Kralı, rablerin Rabbi, ölümsüzlü-
ğün tek sahibi, yaklaşılmaz ışıkta yaşayan, hiçbir
insanın görmediği ve göremeyeceği Tanrı” (1.Timoteyus 6:15-16). •31•
Madde 3: Newton’dan üçlemeye bir itiraz daha.
Bu madde ile anlatılmak istenen İsa ve Tanrı’nın
ayrı birer varlık olduğu ve Tanrı’nın İsa’yı yarattı-
ğıdır. Newton’un maddeyi bu şekilde verme sebebi, İncil’e sadık kalmayı istemesidir: “Çünkü Baba,
kendisinde yaşam olduğu gibi, Oğul’a da kendisinde yaşam olma özelliğini verdi.”(Yuhanna 5:26). Bu
bölüm üçleme karşıtları tarafından İsa’nın Tanrı’dan
bağımsız olduğunun kanıtı olarak gösterilirdi.
Madde 4: Burada Newton sadece Baba’nın bilgiye sahip olduğuna, İsa’nın bilgiyi ondan öğrendiğine dolayısı ile her şeyi bilme sıfatının sadece
Baba’ya ait olduğuna işaret etmektedir. Bu da üç-
lemeye bir başka itirazdır. Kuzu’dan kasıt İsa’dır,
Kuzu İsa’nın İncil’in Esinlenme bölümünde geçen
metaforik ismidir. Bu maddenin İncil’deki en önemli ilham kaynağı “O günü ve saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba’dan başka kimse bilmez.”( Matta 24:36, Markos 13:32) ayetidir. Ayrı-
ca “Peygamberlik Ruhu” deyiminin kaynağı “Ben
de senin gibi ve İsa’ya tanıklıklarını sürdüren kardeşlerin gibi, Tanrı’nın kuluyum. Tanrı’ya tap! Çünkü İsa’ya tanıklık, peygamberlik ruhunun özüdür.”
(Esinlenme 19:10) ayeti ve “söz lakabı” ifadesinin kaynağı ise “Kana batırılmış bir kaftan giyinmiş olup ‘Tanrı’nın Sözü’ adıyla anılır” (Esinlenme
19:13) ayetidir. •32•
Madde 5: Newton bu Madde’de üçlemeye çok
ilginç bir eleştiride bulunuyor. Üçlemenin bu metinde hiç ismi geçmeyen kişiliği olan Kutsal Ruh hareket etmektedir. Newton, Tanrı’nın hareket edemeyeceğini iddia ederek Kutsal Ruh’un Tanrı olamayacağını ima etmektedir. Bu da aynı şekilde o dö-
nem üçlemeyi reddeden bazı din adamlarının argümanlarından biriydi. Newton, Tanrı’nın hareket
edemeyeceğini yaptığı bilimsel çalışmaları ile ispatladığını düşünüyordu, Newton’un mutlak uzay ve
mutlak harekette ısrar etmesinin en büyük sebeplerinden biri Tanrı’nın hareket etmediği ve uzay aracı-
lığı ile cisimlerin hareketini algıladığı düşüncesiydi.
Newton, bütün hareketin kaynağının Tanrı olduğuna inanan Aristocu görüşe benzer bir görüşe de sı-
cak bakıyordu.
Madde 6: Newton başka el yazmalarında da
buna benzer ifadeler kullanıyor ve özellikle İsa’ya
Tanrı olarak tapılmaması yönünde uyarıda bulunuyor. Ona göre bu, Hıristiyanların çok sık yaptığı bir
hatadır. Üstelik bu hata insanı putperestliğe götürdüğü için affedilmez bir hatadır.
Madde 7: İsa adıyla dua etme İncil’de yaygın bir kavramdır. Örneğin; “Öyle ki, benim adım-•33•
la Baba’dan ne dilerseniz size versin.”(Yuhanna
15:16), “Size doğrusunu söyleyeyim, benim adımla Baba’dan ne dilerseniz, onu size verecektir.” (Yuhanna 16:23), “O gün dileyeceğinizi benim adımla
dileyeceksiniz. Sizin için Baba’dan istekte bulunacağımı söylemiyorum.”(Yuhanna 16:29).
Madde 8: Newton’un sadece Baba’ya teşekkür
etmeliyiz iddiası, onun çok dikkatli İncil okumalarından çıkmaktadır. Newton’a göre İncil defalarca Baba’ya teşekkür etmemiz gerektiğini söylerken
hiçbir yerde İsa’ya teşekkür etmemiz gerektiğinden
bahsetmiyor. Yiyecek ve giyeceğe vurgu yapılması
İncil kaynaklıdır: “Yiyeceğimiz ve giyeceğimiz varsa, bunlarla yetiniriz.” (1. Timoteyus 6:8).
Madde 10: Newton, İsa’ya ve o dönemlerde Katoliklerin sıkça yaptığı gibi Azizler’e dua etmemizin gereksiz olduğuna dikkat çekmektedir. Tabi burada İsa’nın Tanrı olduğu görüşüne bir başka eleştiri daha vardır. Başka eserlerde Azizler’e dua etmenin bizi en büyük hata olarak gördüğü putperestliğe
götüreceğini, bu yüzden Tanrı’dan başkasına dua etmemiz gerektiğini savunmuştur.
Madde 11: Newton’un kişilere yüceltmek amacıyla Tanrı isminin verilebileceğini savunma nedeni •34•
Tanrı kelimesinin İncil’de çeşitli kişileri yüceltmek
için kullanılmasıdır. Newton’a göre “tanrı” kelimesi mutlak veya göreceli anlamda kullanılabilir. Baba
dışında bir varlığa Tanrı dediğimiz zaman Tanrı kelimesini görece anlamında kullanıyoruz. Buna göre
eski bir metin “İsa Tanrı’dır” dediği zaman onu yü-
celtmek amacıyla bunu söylemekte, ancak İsa’nın
mutlak manada Tanrı olduğuna işaret etmemektedir. Zira Newton’a göre mutlak manada Tanrı’dan
bahsettiğimiz zaman Yüce Tanrı deriz ve bu ifade
İncil’de Baba hariç hiç kimse için kullanılmamış-
tır. Newton’un ilk emir dediği şey İncil’de şu şekilde geçmektedir: “Benden başka Tanrın olmayacak”
(Mısır’dan Çıkış 20:3).
Madde 12: Bu maddede Newton üçlemeye son
eleştirisini yapıyor. Maddenin başındaki cümle üç-
leme karşıtlarının İncil’de üçlemeye karşı buldukları en önemli bölümün neredeyse aynısıdır: “Bizim
için tek bir Tanrı Baba vardır. O her şeyin kaynağı-
dır ve biz O’nun için yaşıyoruz. Tek bir Rab var, O
da İsa Mesih’tir. Her şey O’nun aracılığıyla yaratıldı, biz de O’nun aracılığıyla yaşıyoruz.”(1. Korintliler 8:5-6). Üçlemeyi eleştirenlere göre bu bölüm
asıl yaratıcının Tanrı olduğuna ve İsa’nın Tanrı ile
aynı varlık olmadığına en güzel kanıttır. Bu maddede İsa için kullanılan “Büyük Kral” ve “Tanrı’nın •35•
Kuzusu” unvanları İncil kaynaklıdır. (“… ne de Kudüs üzerine, çünkü orası Büyük Kral’ın kentidir.” ;
“Yahya ertesi gün İsa’nın kendisine doğru geldiğini
görünce şöyle dedi: ‘İşte, Dünya’nın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!’”)
Yukarıdaki incelememizden görüleceği gibi
Newton’un İncil bilgisi gayet ileridir ve üçlemeye
yönelttiği eleştiriler de İncil kaynaklıdır. •36•
Genel açıklama
(Isaac Newton)
•••
B
urgaçlar hipotezi birçok güçlük tarafından sı-
kıştırılmaktadır. Her gezegen Güneş’e çizilen
bir yarıçap ile taradığı alan ile geçen zaman arasında
bir orantı ile betimlenebilir, burgaçların çeşitli par-
çalarının periyotları Güneş’ten olan uzaklıklarının
ikinci kuvveti oranını izlemelidir; fakat gezegenlerin periyot süreleri Güneş’ten uzaklıklarının üç bölü
ikinci kuvveti oranını bulmaktadır; burgacın parçalarının periyot süreleri, uzaklıklarının üç bölü ikinci kuvveti ile doğru orantılı olmalıdır. Daha küçük
burgaçlar Satürn, Jüpiter ve diğer gezegenler etrafındaki daha küçük dönüşlerini devam ettirebilirler
ve Güneş’in daha büyük burgacı etrafında sessizce
ve rahatsız edilmeden yüzebilirler, Güneş’in burgacının parçalarının periyot sürelerinin eşit olmaları
gerekir; fakat Güneş’in ve gezegenlerin burgaçları-
nın hareketine tekabül etmesi gereken kendi eksenleri etrafındaki dönüşleri, bu oranlardan çok daha •37•
fazla azalmaktadır. Kuyruklu yıldızların dönüşleri
aşırı derecede düzenlidir ve gezegenlerle aynı yasaların hükmüne tabidirler ve hiçbir şekilde burgaçlar
hipotezi ile açıklanamazlar; zira kuyruklu yıldızlar
epeyce tuhaf hareketlerle ayrım yapmaksızın göklerin tüm bölgelerine, burgaç kavramı ile bağdaşmayan bir özgürlükte taşınmaktadırlar.
Havamızda atılan cisimler, hava dışında bir dirençle karşılaşmazlar. Bay Boyle’un vakumunda
yaptığı gibi havayı çıkartın ve direnç kaybolacaktır.
Zira bu boşlukta bir parça ince tüyle, bir parça katı
altın aynı hızlarla düşmektedirler. Ve bu, benzer bir
mantık sonucunda, Dünya atmosferi üstündeki göksel uzaylar için de geçerli olmalıdır; devinmelerine direnecek hava olmayan bu uzaylarda bütün cisimler en büyük özgürlükle hareket edeceklerdir ve
gezegenlerle kuyruklu yıldızlar tür ve konumları ile
verilen yörüngelerdeki dönüşlerini yukarıda açıklanan yasalara göre devam ettirecektir. Fakat bu cisimler sadece yerçekimi yasaları sonucunda yörüngelerinde kalmayı sürdürseler de, yine de hiçbir bi-
çimde ilkin bu yörüngelerinin düzenli konumlarını
bu yasalarının kendilerinden çıkarsamış olamazlar.
Altı ana gezegen Güneş etrafında, Güneş merkezli dairesel yörüngelerde, aynı hareket yönünde
ve hemen hemen aynı düzlemde dönerler. On uydu
Dünya, Jüpiter ve Satürn merkezli dairesel yörün-•38•
gelerde, aynı hareket yönünde, hemen hemen aynı
düzlemde dönerler. Ve tüm bu düzgün hareketlerin
kökeni mekanik nedenler olamaz, zira kuyruklu yıldızlar eksantrik yörüngelerde serbestçe ve göklerin
her tarafına hareket ederler. Ve böyle bir hareketle
kuyruklu yıldızlar hızlıca ve kolayca gezegenlerin
yörüngelerinden geçerler; ve daha yavaş oldukları
ve uzun zaman harcadıkları afeliyonlarında, birbirlerini mümkün olduğunca az çekmek amacıyla birbirlerinden mümkün olan en büyük uzaklıktadırlar.
Bu en zarif Güneş, gezegenler ve kuyruklu yıldızlar sistemi zeki ve güçlü bir varlığın tasarımı ve
egemenliği olmadan ortaya çıkamazdı. Ve eğer sabit
yıldızlar da benzer sistemlerin merkezleriyseler, onlar da benzeri bir tasarımla inşa edilmiş olacaklar ve
Bir’in egemenliğine tabi olacaklardır, özellikle sabit
yıldızların ışığı Güneş’in ışığı ile aynı doğadan olduğu için ve bütün sistemler birbirine ışık gönderdiği için. Ve böylece sabit yıldızların sistemleri birbirlerine yerçekiminden dolayı düşmezler. O onları
birbirlerinden çok büyük uzaklıklara yerleştirmiştir.
O her şeye hükmeder, sadece Dünya ruhu olarak
değil, fakat her şeyin Rabbi olarak. Ve hâkimiyeti
yüzünden o Rab Tanrı, Pantokrator (evrensel yö-
netici) olarak isimlendirilir. Zira “tanrı” görece
bir kelimedir ve hizmetkârlarla ilişkilidir ve tanrılık vasfı Tanrı’nın egemenliğidir, fakat bu ege-•39•
menlik Tanrı’nın Dünya’nın ruhu olduğunu sananların düşündüğü gibi kendi vücudu üzerinde değil,
hizmetkârları üzerindedir. Yüce Tanrı ezeli ve ebedi, sonsuz ve kesinlikle mükemmel bir varlıktır;
fakat bir varlık ne kadar mükemmel olursa olsun,
hâkimiyetsiz Rab, Tanrı olamaz. Çünkü biz benim
Tanrım, senin Tanrın, İsrail’in Tanrısı, Tanrı’ların
Tanrısı, Rab’lerin Rabbi deriz, fakat biz benim ezeli ve ebedim, senin ezeli ve ebedin, İsrail’in ezeli ve
ebedisi, tanrıların ebedi ve ezelisi demeyiz; ya da
benim sonsuzum, benim mükemmelim de demeyiz.
Bu unvanlar (ezeli ve ebedi, sonsuz, mükemmel)
hizmetkârlarla ilişkili değillerdir. “Tanrı” kelimesi
her tarafta “rab” anlamında kullanılır, fakat her rab,
tanrı değildir. Bir ruhani varlığın egemenliği tanrıyı
teşkil eder, gerçek bir egemenlik gerçek bir tanrıyı
teşkil eder, yüce bir egemenlik yüce bir tanrıyı, hayali bir egemenlik hayali bir tanrıyı. Ve gerçek egemenlikten, gerçek Tanrı’nın yaşayan, zeki ve güç-
lü olduğu; diğer mükemmelliklerinden de O’nun
yüce ya da mümkün olan en mükemmel olduğu sonucu çıkar. O ebedi ve ezelidir, her şeye kadir ve her
şeyi bilendir, diğer bir deyişle sonsuzdan, ezelilikten ebediliğe sürmektedir, sonsuzdan sonsuza uzanır, her şeyi yönetir, olan ve olabilecek her şeyi bilir.
O, ebedilik ve ezelilik ile sonsuzluk değildir, O ebedi, ezeli ve sonsuzdur, O zaman ya da uzay değildir, •40•
fakat O süreklidir ve hâlihazırdır. O her zaman daimidir ve her yerde hâlihazırdır. Mekândaki herhangi bir parçacık daim ve her bölünmez zaman anı her
yerde olduğundan, kesinlikle her şeyin yaratıcısı ve
rabbi hiçbir zaman ve hiçbir yer’de olamaz.
Her bilinçli ruh, değişik zamanlarda ve deği-
şik duyu organları ve hareketlerde, aynı bölünmeyen kişidir. Zamanda ardışık olan ve uzayda bir arada bulunan parçalar vardır, fakat Tanrı’nın düşünen
özü şöyle dursun, bunlardan hiçbiri insanın kişili-
ğinde ya da onun düşünen ilkesinde yoktur. Her insan, duyuları olan bir varlık olduğu sürece, tüm hayatı boyunca tüm duyu organları ile bir ve aynı ki-
şidir. Tanrı birdir ve her zaman ve her yerde aynı
Tanrı’dır. O her yerde ve her zamanda sadece sanal olarak değil aynı zamanda öz olarak var olandır; zira etki özü gerektirir. O’nda her şey O’ndadır
ve O’nda hareket eder, fakat Tanrı cisimlerin deviniminden etkilenmez, cisimler Tanrı’nın her yerde
bulunuşundan hiçbir direnç görmezler.
Yüce Tanrı’nın zorunlu olarak var olduğu kabul edilmiştir ve bu zorunluluktan dolayı O her zamandadır ve her yerdedir. Bundan O’nun tamamı-
nın O’nun gibi olduğu sonucu çıkar, O bütünüyle
gözdür, bütünüyle kulaktır, bütünüyle beyindir, bü-
tünüyle koldur, bütünüyle duyunun, anlamanın ve
etkilemenin gücüdür, fakat insani olmayan bir şe-•41•
kilde, bedeni olmayan bir şekilde, tamamıyla bizim
bilmediğimiz bir şekilde. Kör adamın renkler hakkında hiçbir fikri olmadığı gibi, aynı şekilde bizim
de en bilge Tanrı’nın her şeyi nasıl algılayıp anladı-
ğı hakkında fikrimiz yoktur. O tamamen bedenden
ve bedeni şekillerden yoksundur ve bundan dolayı
O görülemez, duyulamaz ve dokunulamazdır, aynı
şekilde ona bedeni bir varlıkmış gibi tapılmamalı-
dır. O’nun nitelikleri hakkında bilgimiz vardır, ama
bizim herhangi bir şeyin özü hakkında kesinlikle
hiçbir fikrimiz yoktur. Biz cisimlerin sadece renk ve
şekillerini görürüz, biz onların sadece sesini duyarız, biz sadece onların dış yüzeylerine dokunuruz,
biz sadece onların kokusunu koklarız ve sadece tadını tadarız. Tanrı’nın özü hakkında bir fikrimiz olması şöyle dursun, en içteki maddeyi bilebilmemizi sağlayacak ne direkt bir algımız ne de dolaylı bir
etkimiz vardır. Biz O’nu sadece özellikleri ve sıfatları ve cisimlerin en mükemmel yapıları ve onların
nihai nedenleri ile biliriz ve mükemmelliklerinden
dolayı O’na gıpta ederiz; fakat biz O’na hâkimiyeti
yüzünden saygı duyarız ve taparız. Zira biz O’na
kullar gibi taparız ve hâkimiyeti, takdir-i ilahisi ve
nihai nedenleri olmayan tanrı, kader ve doğadan
başka bir şey değildir. Her zaman ve her yerde aynı
olan kör metafiziksel mecburiyetten cisimlerin hiç-
bir değişimi doğamaz. Yaratılan cisimler arasındaki •42•
tüm çeşitlilik, hepsinin yeri ve zamanı, ancak mecburi olarak var olan bir varlığın iradesi ve düşüncesi
sonucu ortaya çıkmış olabilir. Fakat Tanrı’nın gördüğü, duyduğu, konuştuğu, güldüğü, sevdiği, nefret ettiği, istediği, verdiği, aldığı, kızdığı, kavga ettiği, inşa ettiği, şekillendirdiği, kurduğu mecazi olarak söylenir. Zira Tanrı hakkındaki tüm konuşmalarımız insani benzetmelerden türetiliyor, bu da mü-
kemmel olmamakla birlikte yine de bir çeşit benzetmedir. Bu bizim Tanrı hakkındaki tartışmamızı
tamamlıyor ve Tanrı’yı fenomenlerden çıkarsamak
şüphesiz doğa felsefesinin işlerinden biridir.
Buraya kadar göklerdeki ve denizlerimizdeki
görüngüleri yer çekimi kuvveti yoluyla açıkladık,
ancak henüz bu gücün nedenini belirtmedik. Bunun, kuvvetinde en ufak bir azalmaya uğramaksı-
zın, Güneş’in ve gezegenlerin merkezlerinin içine
nüfuz eden bir nedenden ileri gelmesi gerektiği kesindir; bu kuvvet üzerinde etkili olduğu parçacıkların yüzeylerinin niceliğine göre değil (mekanik
nedenlerin yaptıkları gibi), fakat kapsadıkları katı
madde niceliğine göre işler ve bu etkisini her yöne,
engin uzaklıklara, uzaklığın karesi ile ters orantı-
lı olarak azalarak yayar. Güneş’e doğru yer çekimi
Güneş’in cismini oluşturan bağımsız parçacıklara
doğru yerçekimlerinden oluşur ve Güneş’ten uzaklaştıkça, Satürn’ün yörüngesine kadar uzanan geze-•43•
genlerin günötelerinin sükûnetinden, hatta kuyruklu yıldızların en uzak günötelerinden, eğer bu gü-
nöteler de sükûnette iseler, anlaşılacağı gibi hassas
bir biçimde uzaklıkların kareleri ile ters orantılı olarak azalır. Fakat şimdiye dek yerçekiminin bu özelliklerinin nedenini görüngülerden keşfetmeyi başaramadım ve ben bir hipotez uydurmayacağım. Zira
görüngülerden çıkarsanamayan her şeye hipotez denilmelidir ve hipotezlerin ister metafiziksel ister fiziksel olsun, ister okült ister mekanik niteliklerde
olsun, deneysel felsefede yeri yoktur. Bu felsefede
tikel önermeler görüngülerden çıkarsanır ve daha
sonra tümevarım yolu ile genelleştirilirler. Cisimlerin nüfuz edilmezliği, devingenliği ve itici kuvveti
ve hareket ile yerçekimi yasaları bu şekilde keşfedilmiştir. Ve bizim için yerçekiminin gerçekten var
olması ve açıkladığımız yasalara göre davranması
yeterlidir ve yerçekimi göksel cisimlerle denizimizin tüm hareketlerini açıklamak için gerektiği gibi
hizmet eder.
Ve şimdi kesinlikle en gizli, bütün cisimlere yayılan ve içlerinde gizlenen Ruh hakkında bir şeyler
ekleyebiliriz ve bu Ruh’un kuvveti ve eylemi aracı-
lığı ile cisimlerin parçacıkları yakın mesafede birbirlerini çekerler ve eğer bitişikseler birbirlerine tutunurlar ve elektriksel cisimler komşu zerrecikleri çekerek ya da iterek daha büyük uzaklıklara etki •44•
ederler; ve ışık yayılır, yansır, kırılır, saptırılır ve cisimleri ısıtır ve tüm duyum uyarılır ve hayvan vücudunun tüm parçaları istencin emriyle hareket ederler, diğer bir deyişle, bu Ruh’un sinirlerin katı lifleri boyunca dış duyu organlarından beyne ve beyinden kaslara karşılıklı yayılan titreşimleriyle hareket
ederler. Fakat bunlar birkaç sözcükle açıklanamayacak şeylerdir ve elektriksel ve elastik ruhun çalışmasını sağlayan yasaların doğru belirlemesini ve
gösterimini sağlamak için gereken yeterlilikte deneylerimiz de yoktur. •45•
Metin hakkında açıklamalar
•••
N
ewton’un Philosophiæ Naturalis Principia
Mathematica (Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) kitabı tüm zamanların en önemli bilimsel eseridir. Bu kitapta Newton, klasik mekaniğin, fiziğin temel teorisinin temellerini atmıştır.
Newton’un bu kitapta geliştirdiği fiziği kullanarak
neredeyse bugün yararlandığımız bütün teknolojiyi inşa ettik. Bizi Ay’a götüren roketler ve hesaplar
bile bu kitapta geliştirilen fizik sayesinde yapılmış-
tı. Newton bu devrim yaratan eserin 1713 yılında
yayımlanan ikinci baskısına fiziğindeki gizli felsefi
sonuçları açıklayacağı “Genel Açıklama” adı altında bir son söz ekledi. İşte yukarıdaki metin bu “Genel Açıklama”nın tamamının tercümesidir.
“Genel Açıklama” anlaşılması zor bir metindir.
Bunun iki temel nedeni vardır, birincisi Newton bu
metinde üçlemeyi eleştiriyor ve başını belaya sokmamak için bunu üstü kapalı bir şekilde yapmaya çalışıyor. İkincisi önsözde de bahsettiğimiz gibi •46•
Newton insanları sıradan ve özel insanlar olarak iki
sınıfa ayırıyor ve metinlerde bilginin sıradan insanlardan saklanması amacı ile kodlanarak verildiğini, verilmesi gerektiğini savunuyordu. İşte “Genel
Açıklama”yı bu mantıkla yazıldığı için anlamak kolay değildir ve hâlâ belli noktaları karanlıktadır. Biz
burada birkaç konuya açıklık getirmeye çalışacağız,
yoksa metni tamamen açıklama iddiasında değiliz.
Şimdi bu metne göz atalım.
3. Paragraf ve 4. Paragraf: Newton burada bizi
Tanrı’nın varlığına götürecek “Tasarım Argümanı”nı savunmak için ön hazırlık yapıyor. O dönemlerdeki dindar filozoflar ve bilim adamları -mesela Descartes- felsefelerine Tanrı’nın varlığını aksiyom, yani varsayım olarak kabul ederek başlarlardı. Newton onlardan farklı bir metot izleyerek insanın bilimde kullandığı tümevarım yöntemini kullanarak Tanrı’nın varlığına ulaşabileceğini savunuyordu. İşte bu nedenlerden ötürü, Newton, bu metne
Tanrı’nın varlığı ile başlamak yerine tasarım delili
ile başlayıp Tanrı’nın var olduğunu çıkarsamayı tercih ediyor. Yukarıda da açıkça söylediği gibi gezegenlerin iyi tanımlanmış yörüngelerde ve aynı yönde hareket etmeleri mekanik yasalarla açıklanamaz.
Newton’a göre bu düzenin arkasında mekanik yasalar olmadığına göre bir zekâ ve irade olmak zorundadır. Fakat Newton bununla da yetinmek istemiyor •47•
ve Tanrı’nın Evren’i yaratmakla kalmayıp onu hâlâ
yönettiğini göstermek amacıyla ikinci bir argüman
daha geliştiriyor ve yıldızların Tanrı tarafından dü-
zenli bir uzaklıkta tutulmadıkları takdirde birbirlerine düşüp yok olacaklarına işaret ediyor.
4. Paragrafta Tanrı’ya “Bir” diye seslenerek
onun birliğine işaret ettiğine dikkatinizi çekeriz.
Newton’un bu metninin taslak halindeki versiyonlarına baktığımız zaman bu “Bir” kelimesinin üçlemeyi eleştirmek amacı ile kasıtlı konulduğunu gö-
rüyoruz. Newton, bütün yıldız sistemlerinin bizimki
gibi olacağını iddia ederek tüm Evren’in aynı Tanrı
ve kişilik tarafından inşa edildiğine dikkat çekiyor.
Bu önemlidir zira Newton, Evren’in her tarafının
aynı şekilde inşasının tek kişilikli tek bir Tanrı’ya
işaret etmesinin üçlemeyle uyuşmadığına inanmaktadır.
5. Paragraf: Bu bölüm metnin en can alıcı bölü-
müdür. Geçen bölümde Tanrı’ya varan Newton bu
bölümde inandığı Tanrı’nın filozofların ya da deistlerin tanrısı olmadığını, dinî nitelikleri olan bir Tanrı olduğunu ortaya koyuyor. Newton’a göre Tanrı, Evren’i aktif bir biçimde yönetmektedir, metinde kullanılan Pantokrator kelimesi Tanrı’nın sıfatlarından biridir ve İncil’de Esinlenmeler bölümünde dokuz kere geçer. Bu sıfatın seçilmesi önemlidir,
zira Pantokrator sıfatı İncil’de sadece Baba’ya hita-•48•
ben kullanılır, dolayısı ile bu kullanımdan Evren’in
Tanrı’sının Baba olduğunu anlıyoruz, yani üçlemedeki Baba, Evren’in gerçek Tanrı’sıdır. Pantokrator sıfatının modern Hıristiyanlar tarafından İsa’ya
atfediliyor olması çok ilginçtir, zira İncil’de İsa’ya
Pantokrator sıfatı verilmemekte, bu sıfat sadece
Baba’ya layık görülmektedir. Newton, burada, ge-
çen bölümde göz attığımız metinde yaptığı gibi Tanrı kelimesinin mutlak ve görece manada kullanılabileceğine dikkat çekiyor. Bu da üçlemeye bir göndermedir, zira İncil’de bazı yerlerde İsa’ya Tanrı diye
seslenilmektedir. Newton’a göre bu “tanrı” kelimesinin yüceltmek amacıyla kullanılan görece versiyonudur, ki aynı zamanda İncil’de İsa dışındaki ki-
şiler için de kullanılır. Newton’un Tanrı’ya atfetti-
ği Benim Tanrım, İsrail’in Tanrısı, Tanrıların Tanrı-
sı gibi sıfatlar İncil’den alıntıdır.
6. Paragraf: Newton bu paragrafta üçlemeye iki
itirazda daha bulunuyor. Öncelikle kişilerin bölünemeyeceğini söylüyor. Bilindiği gibi üçlemeyi savunanlar Tanrı’nın üç kişiye bölündüğünü iddia ediyorlar. Kişilerin bölünmeyeceğine inanan Newton,
bu şekilde Tanrı’nın da birkaç kişiliğe bölünemeyeceğini ima ediyor. İkinci itiraz, Tanrı’nın her zaman ve her yerde aynı olmasıyla ilgilidir. Üçlemeye
göre Tanrı bazı yerlerde ve zamanlarda İsa, bazı yer
ve zamanlarda Baba olarak gözüküyor. İşte New-•49•
ton, Tanrı’nın her zaman ve her yerde aynı olduğunu vurgulayarak üçlemeye gizlice karşı çıkmaktadır. 6. Paragrafın son cümlesi ise yerçekiminin arkasında Tanrı’nın olabileceği hissini uyandırıyor.
7. Paragraf: Bu bölümde Newton, Tanrı’nın bedeninin olamayacağını söyleyerek üçlemeyi reddettiğini daha net ortaya koyuyor. Hatta Tanrı’ya yakış-
tırdığımız insani özelliklerin bile dolaylı oldukları,
gerçeği tam yansıtmadıkları vurgulanarak İsa’nın
Tanrı olamayacağı açıkça ortaya konuluyor. Newton, paragrafın sonunda Tanrı’nın bilimin bir parçası olması gerektiği konusunda bizi uyarıyor. •50•
Gerçek Din’in Kısa Bir Planı
(Isaac Newton)
•••
D
in kısmen temel ve değişmez, kısmen de
tesadüfî ve değişkendir. İlk din Adem, İdris,
Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve bütün azizlerin dinidir
ve iki kısımdan oluşur, bizim Tanrı’ya karşı olan
görevimiz ve insanlara karşı olan görevimiz, diğer
bir deyişle takva ve dürüstlük, takvaya ben burada
Tanrı’ya adanma ve insaniyetlik diyeceğim.
Tanrı’ya Adanma Hakkında
Tanrı’ya adanmak, Tanrı’yı bilmek, O’nu sevmek
ve O’na tapmaktan oluşur. İnsaniyetlik insanlara
karşı sevgi, dürüstlük ve iyi niyetten oluşur. Rabbi,
senin Tanrı’nı, bütün kalbinle, bütün ruhunla ve bü-
tün aklınla sevmelisin: bu ilk ve en önemli emirdir,
ikincisi de komşunu kendini sevdiğin gibi sevmelisin. Bütün yasa ve peygamberler bu iki emre bağlı-
dır. (Matta 22) On Emrin ilk dört emrinde birincisi,
son altı emrinde de ikincisi emredilmiştir. •51•
Ateizm Hakkında
İlkinin karşıtı beyan olarak ateizm, pratik olaraksa
putperestliktir. Ateizm insanlık için o kadar anlamsız ve iğrençtir ki hiçbir zaman fazla savunucusu olmamıştır. Bütün kuşların, hayvanların ve insanların
sağ ve sol taraflarının aynı olması (bağırsakları hariç) ve sadece iki gözlerinin olması ve yüzlerinin iki
tarafında başka göz olmaması, kafalarının iki tarafında sadece iki kulak olması ve burunlarında sadece iki delik olması, göz arasında başka hiçbir deli-
ğin olmaması ve burnun altında bir ağız olması ve
iki ön ayak veya iki kanat veya omuzlarında iki el
olması ve bir kalçanın biri bir tarafında diğeri diğer
tarafında iki ayak olması ve daha fazla olmaması tesadüfen olabilir mi? Hepsinin dış şeklindeki bu dü-
zen bir Sanatçı’nın gaye ve düzenlemesi olmadan
nasıl ortaya çıkmış olabilir? Her türlü canlının gözlerinin köküne kadar transparan olması ve gözlerin
vücutta, dış tarafında katı transparan deriler olan ve
transparan sıvılarla dolu ortada kristal lens olan ve
lensin önünde bebeği olan tek yer olması, hem de
hepsinin görmeyi olanaklı kılacak düzgün şekle sahip olması, hiçbir Sanatçı’nın onları tamir edememesi neye bağlanacaktır? Kör şans, ışığın var oldu-
ğunu ve onun kırılmasını biliyor muydu ve bütün
varlıkların gözlerini bunu garip bir biçimde kullanacak şekilde mi düzenledi? Bu ve bunun benze-•52•
ri düşünceler her zaman insanoğlunu her şeyi yaratan, her şeye gücü yeten ve o yüzden korkulması gereken bir varlığın olduğuna ikna etmiştir ve her zaman ikna edecektir.
Putperestlik Hakkında
Putperestlik daha tehlikeli bir suçtur, çünkü kralların otoritesi buna eğilimlidir ve çok yanıltıcı gösterişlerle insanlığa bunu ima ederler. Kralların ölü
atalarının gördükleri hürmete zaafları vardır: Kahramanların ve azizlerin ruhuna hürmet etmek ve onların bizi duyup bize yardım edebileceklerine inanmak ve onları Tanrı ile insan arasında aracı olarak görmek ve onların onuruna ve hatırasına adanmış heykel ve tapınaklarda yaşamak ve genellikle orada eylemde bulunmak mantıklı gözükür. Ve
bu, dinin en önemli kısmına aykırı olduğu için kutsal kitaplarda ayıplanmış ve bütün suçların en iğ-
renci ilan edilmiştir. Günahın birinci yönü gerçek
Tanrı’ya karşı olan hizmeti ihmal etmektir. Zira biri
sahte tanrılara ne kadar fazla zaman ve özveri harcarsa, gerçek Tanrı’ya o kadar az harcayabilir. İkincisi, sahte ve taklit tanrılara, yani hayalet ve ölü insanların ruhlarına ya da senin dualarını duyabiliyormuş, sana iyilik veya kötülüğü dokunacakmış taklidi yaparak tanrıların haline getirdiklerine hizmet et-•53•
mek, onlara korunma ve kutsanmak için dua etmek
ve onlara güvenmektir, ki onlar sahte tanrılardır zira
senin onlara atadığın ve onlarda olduğuna inandı-
ğın güçlere sahip değildirler. Onları Dij, kısmi tanrılar, azizler ya da başka bir adla çağırmanız önemli değildir. Onlara böyle güçler yüklemek ve putperestlerin tanrılarına yükledikleri güveni yüklemekle
siz onları birinci emirde yasaklanan ve putperestlerin tapındıkları tanrılar haline getirirsiniz. Aziz Paul
bize putperestlerin taptıkları tanrıların Tanrı olmadığını söyler. Onun bize söylemek istediği şey onların sonsuz, ebedi, her şeye kadir, her şeyi bilen varlıklar olmadığı değildir (zira putperestler bile onların böyle olduklarını düşünmezlerdi), fakat onun
dediği şey onların putperestlerin dediği tanrılar olmadıklarıydı, onlar putperestlerin düşündüğü özelliklere sahip tanrılar değillerdi. Yani zeki, onlara tapanları görüp duyan ve onlara iyilik ya da kötülük
yapabilecek ruhlar değillerdi. Ölü insanların ruhlarına böyle güçler atfetmek havarilerin kınadığı şeytanların ya da iblislerin öğretisidir.•54•
Metin Hakkında Açıklamalar
•••
B
uradaki metin Keynes Ms. 7 olarak kodlanan
3324 kelimelik ve 4 sayfalık, ismi tam okunmayan ama muhtemelen “Gerçek Dinin Kısa Bir
Planı” olan makaleden alınmıştır. Newton’un bu
makaleyi 1710 yılından sonra kaleme aldığı tahmin edilmektedir. Size sunduğumuz kısmın devamında putperestlik incelemesini sürdüren Newton,
son olarak da insaniyetliği ele alıyor ve dinin ikinci emri olduğunu iddia ettiği komşumuzu kendimiz
gibi sevme prensibinin ne anlama geldiğini açıklamaya çalışıyor. •55•
Son Söz
•••
Ö
zellikle geçen yüzyılda popülerleşen bir iddiaya göre bilim ve din birbirine düşman iki
dünya görüşüdür. Bu iddia yaşadığımız yüzyılda
Dawkins başta olmak üzere çeşitli biyologlar tarafından daha da körüklenmiştir. Bu kişilere göre bilim, Tanrı’yı devre dışı bırakmış, gereksiz bir hipotez haline getirmiştir. Onlar Tanrı’yı gereksiz görmekle kalmaz, dinlerin bilime tehdit oluşturdukları gerekçesi ile yok edilmesi gerektiğini savunurlar.
Bu görüşü savunanlar, doğa ve fizik yasaları dışında bir varlık ya da gerçeklik olduğunu reddederler
ki bu “doğalcılık” olarak bilinen dünya görüşüdür.
Felsefeye aşina olmayan insanların yaptığı hata -ki
bilimle dinin çatıştığını savunan çoğu kişi bu hataya düşmektedir- doğalcılıkla bilimi birbirine karış-
tırmaktır.
Doğa ve fizik yasaları dışında hiçbir gerçeklik
olmadığı iddiası, en az dinî iddialar kadar metafiziksel bir iddiadır. Bu iddiayı deneysel olarak doğrula-•56•
mak ya da yanlışlamak mümkün değildir. Dolayısı
ile “Doğa dışında hiçbir şey yoktur” iddiası bilimsel
bir iddia değildir. Doğalcılık ile dinlerin birbiriyle
çatışma halinde olduğu doğrudur. Ancak asıl sorulması gereken soru “Bilim, dinle çatışır mı?” olmalıdır. Doğalcılık mı, din mi bilimle daha büyük bir
uyum içerisindedir? Bilim, din için önemli midir?
Şimdi bu sorulara cevap arayalım.
Doğalcılığın bilime getirdiği sınırlamalar
Bilimin dinle ve doğalcılıkla olan ilişkisine göz atmadan önce kısaca bilimin tanımını yapalım. Bilim,
yaşadığımız Evren ile ilgili gerçekleri, deneysel verileri sistematik bir biçimde inceleyerek bulmayı
amaçlayan disiplindir (Buradaki tanıma matematik
veya mantık gibi biçimsel bilimler dâhil değildir.
Bu bölümde bilimden anladığımız şey fizik, kimya, sosyoloji, tarih gibi ampirik bilimlerdir). Dolayısı ile bilimin iki temel özelliği vardır. Bilim, ilk
olarak, dış dünyayla ilgili gerçekleri bulmayı amaç-
lar, ikincisi de bunu ampirik yöntemlerle yapar. Bilim bu haliyle “doğa dışı” ile ilgili herhangi bir yorum yapmaz. Ancak ona doğalcılık gömleğini giydirdiğimiz zaman, bilime “Doğa dışında hiçbir şey
yoktur” varsayımını dayatmış oluruz. İlk bakışta
çok masum görünen bu varsayım, bilime ciddi sı-•57•
nırlamalar getirmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz
gibi bilimin amacı gerçeği bulmaktır ve eğer doğa-
üstünü bilimden dışlarsak ve eğer Evren’de de böyle doğa dışı nedenlerden ortaya çıkan olgular varsa
bilim hiçbir zaman bu gerçeklere ulaşamayacaktır.
Dolayısı ile bilime doğalcılığı dayatmak, onun ula-
şabileceği alanları kısıtlamak demektir. Bunu daha
iyi anlamak için şöyle bir örnek verelim. Diyelim
ki çok önemli bir siyasetçi ölüyor, doktorlar da adamın öldüğü konusunda hemfikir oluyorlar. Ancak
odada bulunan biri, siyasetçiyi dirilteceğini söylü-
yor ve elini adama koyar koymaz ölü siyasetçi diriliyor. Odada siyasetçinin biyografisini yazan bir
tarihçi de var. Şimdi tarihçi bu olayı eserine nasıl
aktarmalıdır? Olay doğaüstü gözüküyor diye olayı
görmezden mi gelmelidir? Tarih, doğaüstü şeylere
yer veremez diye yaşananları kitabına koymamalı
mıdır? Yoksa tarafsızlığını bozup olayı başka türlü
mü yansıtmalıdır? Peki ya odadaki doktorlar? Onlar bu adamın hayata döndüğü gerçeği bilindik do-
ğal süreçlerle açıklanamıyor diye yaşananları görmezden mi gelmelidirler? Adamın yaşadığı gerçe-
ğini raporlarına düşmeleri uygun olur mu?
Tabi ki uygun olur, tarihçi olayı tabi ki tarafsızca yazmalıdır. Çeşitli felsefi görüşleri gerçekle bilim arasına koymak çok yanlış bir yaklaşımdır. Tabi
ki doğaüstü bir şey olmayabilir, tabi ki yaşadığımız •5
Referans URL