Ahkaf 046 001 035
ÂDİYÂT (100) 01 - 11
MiM
Sabahın seherinde ansızın kalkıp akın edenlere,(3)Andolsun o nefes nefese koşanlara,(1)O hırsla ortalığı tozu dumana katanlara,(4)Bununla bir topluluğun tâ ortasına dalıarak girenlere,(5)akabinde hızla çarpıp kıvılcımlar saçanlara.(2)Gerçekten o dünya malını çok sevdiği için katıdır.(8)Gerçek şu ki, insan Rabbine karşı çok nankördür.(6)Kesinlikle kendisi de buna şahittir!(7)ve insanların kalplerinde olan her şey derlenip toparlandığında (10)Bilmiyor mu ki, kabirlerin içindekiler dağıtılacak.(9)işte o Gün Rableri, onların her halinden haberdardir?(11)
***************************************************
ÂDİYÂT (100) 01
MiM
Andolsun o nefes nefese koşanlara,
وَالْعَادِيَاتِ ضَبْحًا
Vel âdiyâti dabhâ(dabhan).
1. ve : andolsun 2. el âdiyâti : koşanlar 3. dabhan : nefes nefese
***************************************************
ÂDİYÂT (100) 02
MiM
akabinde hızla çarpıp kıvılcımlar saçanlara.
Fel mûriyâti kadhâ(kadhan).
1. fe : sonra 2. el mûriyâti : kıvılcım saçanlar 3. kadhan : hızla çarparak
***************************************************
ÂDİYÂT (100) 03
MiM
Sabahın seherinde ansızın kalkıp akın edenlere,
Fel mugîrâti subhâ(subhan).
1. fe : sonra 2. el mugîrâti : ansızın akın edenler 3. subhan : sabah vakti
***************************************************
ÂDİYÂT (100) 04
MiM
O hırsla ortalığı tozu dumana katanlara,
Fe eserne bihî nakâ(naken).
1. fe : sonra, böylece 2. eserne : tozu dumana kattılar 3. bi-hî : onunla 4. nak`an : toz
***************************************************
ÂDİYÂT (100) 05
MiM
Bununla bir topluluğun tâ ortasına dalıarak girenlere,
فَوَسَطْنَ بِهِ جَمْعًا
Fe vesatne bihî cemâ(ceman).
1. fe : sonra 2. vasatne : ortasına daldılar 3. bi-hî : onunla 4. cem`an : topluluk
***************************************************
ÂDİYÂT (100) 06
MiM
Gerçek şu ki, insan Rabbine karşı çok nankördür
إِنَّ الْإِنسَانَ لِرَبِّهِ لَكَنُودٌ
İnnel insâne li rabbihî le kenûd(kenûdun).
1. inne : muhakkak 2. el insâne : insan 3. li rabbi-hî : Rabbine 4. le : gerçekten 5. kenûdun : hamdetmeyen, çok nankör
***************************************************
ÂDİYÂT (100) 07
MiM
Kesinlikle kendisi de buna şahittir!
وَإِنَّهُ عَلَى ذَلِكَ لَشَهِيدٌ
Ve innehu alâ zâlike le şehîd(şehîdun).
1. ve inne-hu : ve muhakkak ki o 2. alâ : üzerine 3. zâlike : bu 4. le : elbette 5. şehîdun : şahittir
***************************************************
ÂDİYÂT (100) 08
MiM
Gerçekten o dünya malını çok sevdiği için katıdır.
وَإِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدِيدٌ
Ve innehu li hubbil hayri le şedîd(şedîdun).
1. ve inne-hu : ve muhakkak ki o 2. li hubbi : ...`a sevgisi 3. el hayri : hayr, mal (malı hayır sandığı için) 4. le : gerçekten 5. şedîdun : şiddetli, kuvvetli
***************************************************
ÂDİYÂT (100) 09
MiM
Bilmiyor mu ki, kabirlerin içindekiler dağıtılacak.
Deutsch
Weiß er nicht, was in den Gräbern verstreut
أَفَلَا يَعْلَمُ إِذَا بُعْثِرَ مَا فِي الْقُبُورِ
E fe lâ yalemu izâ busiramâ fîl kubûr(kubûri).
1. e : mi 2. fe : artık 3. lâ ya`lemu : bilmeyecek 4. izâ : olduğu zaman 5. bu`sira : çıkarıldı 6. mâ : şeyler 7. fî el kubûri : kabirlerde
***************************************************
ÂDİYÂT (100) 10
MiM
ve insanların kalplerinde olan her şey derlenip toparlandığında
وَحُصِّلَ مَا فِي الصُّدُورِ
Ve hussıle mâ fîs sudûr(sudûri).
1. ve hussıle : ve hasıl olanlar toplandı, toplanıp izhar edildi 2. mâ : şey, şeyler 3. fî es sudûri : göğüslerde
***************************************************
ÂDİYÂT (100) 11
MiM
işte o Gün Rableri, onların her halinden haberdardir?
إِنَّ رَبَّهُم بِهِمْ يَوْمَئِذٍ لَّخَبِيرٌ
İnne rabbehum bihim yevme izin le habîr(habîrun).
1. inne : muhakkak 2. rabbe-hum : onların Rabbi 3. bi-him : onlardan, kendilerinden 4. yevme izin : o gün, izin günü 5. le : mutlaka, elbette 6. habîrun : haberdar ola
|