Summe nukisû alâ ruûsihim, lekad alimte mâ hâulâi yentıkûn(yentıkûne).
1. summe : sonra
2. nukisû : (başları) eğildi
3. alâ : üzerine, ...e
4. ruûsi-him : onların başları
5. lekad : andolsun
6. alimte : sen bildin (biliyordun)
7. mâ : olmadı, olmuyor
8. hâulâi : bunlar
9. yentıkûne : konuşuyorlar
İmam İskender Ali Mihr : Sonra onların başları öne eğildi. (Hz. İbrâhîm`e): Andolsun ki sen, bunların konuşmadığını (konuşamadığını) biliyordun. (dediler).
Diyanet İşleri : Sonra eski inanç ve inatlarına döndüler ve, Andolsun, bunların konuşmayacağını sen de bilirsin dediler.
Abdulbaki Gölpınarlı : Sonra başlarını eğdiler ve andolsun ki dediler, sen de bunların konuşmadığını bilirsin.
Adem Uğur : Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler.
Ahmed Hulusi : Sonra gene kafaları alt üst olup eski fikirlerinde ısrarla: "Sen gerçekten bilirsin ki, bunlar konuşmazlar!" (dediler).
Ahmet Tekin : Sonra da eski kafalarına, eski inanç ve tartışmalarına döndüler.
`Sen bunların konuşmayacağını pekâlâ biliyorsun` dediler.
Ahmet Varol : Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler: `Andolsun bunların konuşamayacaklarını sen de bilirsin!`
Ali Bulaç : Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."
Ali Fikri Yavuz : Sonra yine eski kafalarına (akıllarına) döndüler (ve Nemrud İbrâhîme şöyle dedi.) Sen gerçekten biliyorsun ki, bu putlar konuşamazlar.
Bekir Sadak : (64-65) Kendi kendilerine: «Dogrusu siz haksizsiniz", sonra kafalarinda olan eski inanclarina donerek: «Ey Ibrahim! Bunlarin konusmayacagini, and olsun ki, bilirsin» dediler.
Celal Yıldırım : Sonra da başları üzerine döndüler de: «And olsun ki bunların konuşamıyacağını sen de bilirsin» dediler.
Diyanet İşleri (eski) : (64-65) Kendi kendilerine: `Doğrusu siz haksızsınız`, sonra kafalarında olan eski inançlarına dönerek: `Ey İbrahim! bunların konuşmayacağını, and olsun ki, bilirsin` dediler.
Diyanet Vakfi : Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler.
Edip Yüksel : Sonra tekrar eski kafalarına döndüler: `Bunların konuşamadığını sen gayet iyi bilirsin!`
Elmalılı Hamdi Yazır : Sonra yine tepeleri üstü ters döndüler, sen cidden bilirsin ki bunlar söylemez dediler
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Sonra tepeleri üstü ters döndüler: «Sen gerçekten bunların konuşmadığını bilirsin.» dediler.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: «And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin.» dediler.
Fizilal-il Kuran : Fakat sonra yine eski dik kafalılıklarına dönerek İbrahim`e «Sen de iyi bilirsin ki, bunlar konuşamazlar,» dediler.
Gültekin Onan : Sonra yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."
Hasan Basri Çantay : Sonra yine (eski) kafalarına döndürüldüler; «Andolsun ki bunların söz söylemeyeceğini sen de bilirsin» dediler.
Hayrat Neşriyat : Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler: `Yemîn olsun (sen de) bilirsin ki, bunlar konuşmazlar!` (dediler).
İbni Kesir : Sonra eski kafalarına döndürüldüler: Bunların konuşamayacağını, andolsun ki; sen de bilirsin, dediler.
Muhammed Esed : Ama çok geçmeden yine eski düşünce tarzlarına döndüler ve (İbrahim`e
"Bu (put)ların konuşamadıklarını kendin de pekala biliyorsun!" dediler.
Ömer Nasuhi Bilmen : Sonra da başları üzerine döndürüldüler de (dediler ki
«Muhakkak sen bilmişsindir ki, onlar söz söyler değildirler.»
Ömer Öngüt : Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler. Sen de pekâlâ bunların konuşmadığını biliyorsun. dediler.
Şaban Piriş : Sonra yine eski kafalarına döndüler ve: -Onların konuşamayacağını sen çok iyi bilirsin, dediler.
Suat Yıldırım : Fakat bunu dışa vurmayıp sonra yine önceki görüşlerine dönüp İbrâhime: "Bunların konuşmadıklarını sen de pek iyi bilirsin!" dediler.
Süleyman Ateş : Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler: "Sen de bilirsin ki bunlar konuşmazlar," dediler.
Tefhim-ul Kuran : Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: «Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.»
Ümit Şimşek : Sonra yine eski kafalarına döndüler. `Bunların konuşmayacağını sen de biliyorsun` dediler.
Yaşar Nuri Öztürk : Sonra, yine kendi kafalarına döndürüldüler: "Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar."