İnsan Suresi 11
Fe vekâhumullâhu şerra zâlikel yevmi ve lakkâhum nadreten ve surûrâ(surûren).
1. fe : artık, oysa
2. vakâ-hum(u) allâhu : Allah onları korudu
3. şerra : şerr, kötülük
4. zâlike : işte böyle
5. el yevmi : gün
6. ve lakkâ-hum : ve onları kavuşturdu
7. nadreten : pırıl pırıl
8. ve surûran : ve sürur, sevinç
İmam İskender Ali Mihr : Oysa Allah, onları işte böyle bir günün şerrinden korudu. Ve onları, pırıl pırıl bir yüze ve surura (sevince) kavuşturdu.
Diyanet İşleri : Allah da onları o günün kötülüğünden korur ve yüzlerine bir aydınlık ve içlerine bir sevinç verir.
Abdulbaki Gölpınarlı : Derken Allah da korumuştur onları, bugünün şerrinden ve yüzlerine bir parlaklık, gönüllerine bir sevinçtir, vermiştir.
Adem Uğur : İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.
Ahmed Hulusi : Bundan dolayı Allâh, işte o sürecin şerrinden onları korudu ve onlara bir parlaklık ve sürur verdi.
Ahmet Tekin : Allah da, onları, o günün, Kıyametin şerrinden, dehşetinden korur. Yüzlerine aydınlık, güzellik, gönüllerine sevinç verir.
Ahmet Varol : Allah da onları bu günün kötülüğünden korumuş ve kendilerine bir yüz parlaklığı ve sevinç vermiştir.
Ali Bulaç : Artık Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir.
Ali Fikri Yavuz : Allah da onları, o günün azabından korur ve kendilerine güzel bir yüz ve sevinç verir.
Bekir Sadak : Allah da onlari bu yuzden o gunun fenaligindan korur; onlarin yuzune parlaklik ve nese verir.
Celal Yıldırım : Allah da onları o günün şerrinden korudu ve yüzlerini ışılar hale getirip sevince erdirdi.
Diyanet İşleri (eski) : Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur; onların yüzüne parlaklık ve neşe verir.
Diyanet Vakfi : İşte bu yüzden Allah onları o günün fenalığından esirger; (yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir.
Edip Yüksel : Nitekim, ALLAH onları o günün kötülüğünden korur ve onlara neşe ve sevinç verir.
Elmalılı Hamdi Yazır : Allah da onları o günün şerrinden korur ve kendilerini bir parlaklıkla bir sürûre indirir
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Allah da onları o günün şerrinden korur ve kendilerini bir parlaklık ve bir sevince erdirir.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Allah da onları o günün fenalığından korur, yüzlerine parlaklık, gönüllerine sevinç verir.
Fizilal-il Kuran : Allah da onları o günün kötülüğünden korur, yüzlerine parlaklık ve gönüllerine sevinç sunar.
Gültekin Onan : Artık Tanrı, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir.
Hasan Basri Çantay : İşte bundan dolayı Allah bu günün şerrinden onları korumuş, (yüzlerine) bir güzellik, (yüreklerine) bir sevine vermiş,
Hayrat Neşriyat : Allah da onları o günün şerrinden korudu ve onlara (yüzlerinde) bir güzellik (ve parlaklık), hem (gönüllerinde) bir sevinç verdi!
İbni Kesir : Allah da onları, o günün şerrinden korumuştur. Ve onlara bir güzellik, bir sevinç vermiştir.
Muhammed Esed : Ve bu yüzden Allah onları o Gün`ün dehşetinden koruyacak, aydınlık ve sevinç verecektir,
Ömer Nasuhi Bilmen : (11-12) Artık Allah, onları o günün şerrinden korumuştur. Ve onlara bir güzellik ve bir sevinç vermiştir. Ve onları sabrettikleri için cennetle ve ipekli libasla mükâfaatlandırdı.
Ömer Öngüt : Allah da onları bu yüzden o günün fenalığından korur, onların yüzüne parlaklık ve sevinç verir.
Şaban Piriş : Allah da onları o günün şerrinden korumuş ve onlara bir parıltı ve sevinç bahşetmiştir.
Suat Yıldırım : Allah da onları o günün felaketinden korur, onların yüzlerine nûr, gönüllerine sürûr verir.
Süleyman Ateş : Allâh da onları, o günün şerrinden korumuş, onlar(ın yüzlerin)e parlaklık ve (gönüllerine) sevinç vermiştir.
Tefhim-ul Kuran : Artık Allah da, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir.
Ümit Şimşek : Allah onları o günün kötülüğünden korumuş; yüzlerine aydınlık, gönüllerine sevinç vermiştir.
Yaşar Nuri Öztürk : Allah da onları o gününün şerrinden korumuş ve kendilerini bir parlaklığa, bir sevince ulaştırmıştır.
|