Kehf Suresi
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1. Hamd O Allaha mahsustur ki, kuluna Kitabı indirdi ve onda herhangi bir eğrilik koymadı.
2. O dosdoğru bir kitaptır. Kendi katından şiddetli bir baskını haber vermek ve sâlih ameller yapan müminlere, onlar için güzel bir mükâfat olduğunu (cennete gireceklerini) müjdelemek için.
3. Orada ebedî kalacaklardır.
4. Ve Allah çocuk edindi. diyenleri uyarmak için.
5. Bu hususta ne onların ne de atalarının bir bilgisi vardır. Ağızlarından ne büyük söz çıkıyor! Onlar yalnız ve yalnız yalan söylerler.
6. Demek bu söze inanmazlarsa arkalarından üzülerek neredeyse kendini tüketeceksin Resulüm!
7. İnsanlardan hangisinin daha güzel amel işlediğini imtihan etmek için yeryüzünde olan şeylere bir ziynet verdik.
8. Biz onun üzerindeki her şeyi elbette kupkuru bir toprak haline getireceğiz.
9. Resulüm! Yoksa sen Ashab-ı Kehfi ve Rakîmi, bizim şaşılacak âyet (mucize) lerimizden mi sandın?
10. Hani o gençler mağaraya sığınmışlar ve: Ey Rabbimiz! Bize kendi katından rahmet ver ve işimizde doğruyu göster, bizi başarılı kıl. demişlerdi.
11. Bunun üzerine biz de mağarada nice yıllar onların kulaklarına perde koyduk.
12. Sonra onları uyandırdık ki, iki taraftan hangisinin kaldıkları süreyi daha iyi hesap edeceğini belirtelim.
13. Biz sana onların başından geçenleri gerçek olarak anlatıyoruz. Onlar Rablerine inanmış gençlerdi, biz de onların hidayetlerini artırdık.
14. Kalplerini kuvvetlendirdik. Ayağa kalkarak dediler ki: Bizim Rabbimiz göklerin ve yerin Rabbidir. Biz Ondan başkasını ilâh olarak çağırmayız. Yoksa andolsun ki gerçek dışı söz söylemiş oluruz.
15. Şu bizim kavmimiz Onu bırakıp başka ilâhlar edindiler. Onların ilâh olduğuna dâir apaçık bir delil getirmeleri gerekmez mi? Allah hakkında yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir?
16. Onlara: Madem ki siz onlardan ve Allahtan başka taptıkları şeylerden ayrıldınız, o halde mağaraya sığının ki, Rabbiniz size rahmetinden genişlik versin ve işinizde size bir kolaylık hazırlasın. denildi.
17. Güneşi görürsün ki, doğduğu zaman mağaralarının sağına meyleder, batınca da onların sol tarafını kesip geçer. Onlar mağaranın genişçe bir yerinde idiler. Bu, Allahın âyetlerindendir. Allah kime hidayet ederse, o kimse hak yoldadır. Kimi de sapıklığında bırakırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bir mürşid bulamazsın.
18. Sen onları uyanık sanırsın, halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa ve sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın giriş yerinde iki kolunu uzatıp yatmaktaydı. Onları bir görseydin, mutlaka dönüp giderdin ve için korkuyla dolardı.
19. İşte böyle! Kendi aralarında birbirlerine sorsunlar diye onları uyandırıp kaldırdık. İçlerinden biri: Ne kadar kaldınız? diye sordu. Bir gün, yahut günün bir parçası kadar! dediler. Ne kadar kaldığınızı Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi şu gümüş para ile şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise, ondan size yiyecek getirsin. Fakat çok dikkatli davransın ve sakın sizi kimseye sezdirmesin. dediler.
20. Çünkü onlar, eğer farkına varırlarsa sizi taşla öldürürler veya kendi dinlerine döndürürler. Böyle bir durumda aslâ kurtuluşa eremezsiniz.
21. Böylece onlardan haberdar ettik ki, Allahın vaadinin gerçek olduğunu, kıyametin geleceğinde hiç şüphe bulunmadığını bilsinler. Nitekim halk o sırada onların (Ashab-ı Kehfin) durumları ile ilgili olarak kendi aralarında tartışıyorlardı. Onların üzerine bir bina yapın! dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onların işine vâkıf olanlar ise: Biz bunların üzerine mutlaka bir mescid yapacağız! dediler.
22. Onlar üçtür, dördüncüleri köpekleridir. diyecekler. Beştir, altıncıları köpekleridir. diyecekler. Bunlar gaybı taşlamaktır. Yedidir, sekizincisi köpekleridir. diyecekler. De ki: Rabbim onların sayısını daha iyi bilir. Onlar hakkında bilgisi olan çok azdır. Onun için, onlar hakkında ortaya konulandan fazlası ile bir münâkaşa yapma ve onlar hakkında kimseye bir şey sorma.
23. Hiçbir şey için: Ben bunu yarın yapacağım. deme.
24. Allahın dilemesine bağlamadıkça (inşaallah demedikçe). Bunu unuttuğun zaman Rabbini an ve: Umarım ki Rabbim beni doğruya, bundan daha yakına eriştirir. de.
25. Onlar, mağaralarında üçyüz yıl kaldılar. Dokuz yıl da ilâve ettiler.
26. De ki: Onların ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerin ve yerin gaybı Onundur. O ne güzel görür ve ne güzel işitir! Onların Ondan başka dostu yoktur. O, kendi hükmüne hiç kimseyi ortak yapmaz.
27. Rabbinin Kitabından sana vahyedileni oku! Onun sözlerini değiştirebilecek kimse yoktur. Ondan başka bir sığınılacak da bulamazsın.
28. Sırf Onun cemâlini dileyerek sabah akşam Rablerine yalvaranlarla birlikte bulun ve sabret. Dünya hayatının güzelliklerini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz, hevâ ve hevesine uymuş, haddi aşmış kimselere boyun eğme.
29. De ki: Gerçek Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. Biz zâlimler için öyle bir ateş hazırlamışızdır ki, onun kalın duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Susuzluktan yardım istediklerinde, erimiş mâden gibi yüzleri kavuran bir su ile yardım edilir. O ne kötü bir içecek ve cehennem ne kötü bir duraktır!
30. İman edip de sâlih amel işleyenlere gelince, biz elbette güzel amel işleyenlerin mükâfatını boşa çıkarmayız.
31. Onlar o kimselerdir ki, onlara altlarından ırmaklar akan Adn cennetleri verilmiştir. Orada altın bilezikler takınırlar. İnce dibâdan, kalın dibâdan yeşil elbiseler giyerek koltuklar üzerine yaslanırlar. O ne güzel sevap ve ne güzel duraktır!
32. Onlara şu iki adamı misal olarak anlat. Bunlardan birine iki üzüm bağı vermiş, her ikisinin de etrafını hurmalarla donatmış, aralarında da ekinler bitirmiştik.
33. İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbir şeyi eksik bırakmamıştı. İkisinin arasından bir de ırmak akıtmıştık.
34. Bu adamın başka geliri de vardı. Bu yüzden arkadaşıyla konuşurken: Ben malca senden daha zenginim, insan sayısı bakımından da senden daha güçlü ve itibarlıyım. dedi.
35. Kendisine böylece yazık ederek bahçesine girdi. Şöyle dedi: Bunun hiçbir zaman yok olacağını sanmam!
36. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbime döndürülürsem, hiç şüphem yok ki, orada bundan daha hayırlı bir âkibet bulurum.
37. Kendisiyle konuşan arkadaşı ona dedi ki: Seni topraktan, sonra nutfeden yaratıp, sonunda da seni bir insan şekline getiren Rabbini inkâr mı ediyorsun?
38. İşte O Allah, benim Rabbimdir ve ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmam.
39. Bağına girdiğin zaman: Mâşâallah! (Allah dilemiş de olmuş!) Kuvvet yalnız Allahındır. demen gerekmez miydi? Gerçi sen beni malca ve evlâtça kendinden güçsüz görüyorsun.
40. Rabbim bana senin bağından daha iyisini verebilir ve seninkinin üzerine ise gökten yıldırımlar gönderir de bağın kupkuru bir toprak haline gelir.
41. Yahut suyu çekilir de artık onu arayıp bulamazsın.
42. Derken o kâfirin bütün serveti kuşatılıp yok edildi. Bunun üzerine, bağı uğruna yaptığı masraf karşısında ellerini oğuşturmaya başladı. Bağın çardakları yere çökmüştü. Ah! Keşke ben Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmamış olsaydım! diyordu.
43. Allahtan başka, kendisine yardım edecek bir topluluğu da yoktu. Kendi kendine yardım edecek güçte de değildi.
44. İşte bu durumda yardım ve dostluk, hak olan Allaha mahsustur. Onun vereceği sevap da daha hayırlıdır, âkibet de daha hayırlıdır.
45. Onlara dünya hayatının tıpkı şöyle olduğunu anlat: O, gökten indirdiğimiz suya benzer ki, o su sayesinde yeryüzünün bitkileri birbirine karışır, arkasından da rüzgarın savurduğu çöp kırıntısı haline döner. Allah her şeyin üstünde bir kudrete sahip olandır.
46. Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bâki kalacak olan sâlih ameller ise, Rabbinin katında hem sevapça daha hayırlıdır, hem de ümit etmeye daha lâyıktır.
47. O gün dağları yürütürüz, yeryüzünün ise çırılçıplak olduğunu görürsün. Hiçbirini bırakmaksızın onları mahşerde bir araya toplarız.
48. Hepsi saf saf Rabbinin huzuruna arzedilirler. Andolsun ki sizi ilk defasında yarattığımız şekilde bize geldiniz. Halbuki siz, vâdedilenlerin gerçekleşeceği bir zaman tayin etmediğimizi sanmıştınız.
49. Amel defterleri ortaya konulduğunda, suçluların onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. Vah bize, eyvah bize! Bu deftere ne olmuş, ne küçük bırakmış ne büyük, hiçbir şey bırakmamış, hepsini zaptetmiş. derler. Bütün yaptıklarını hazır bulurlar. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.
50. Hani biz meleklere: Âdeme secde edin! demiştik. İblis hariç olmak üzere hepsi secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onu ve onun soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zâlimler için bu ne kötü bir değişmedir!
|