Fussilet Suresi 48
Ve dalle anhum mâ kânû yedûne min kablu ve zannû mâ lehum min mahîs(mahîsın).
1. ve dalle : ve saptı, uzaklaşıp gitti
2. an-hum : onlardan
3. mâ : şey
4. kânû : oldular
5. yed`ûne : tapıyorlar
6. min kablu : önceden
7. ve zannû : ve kuvvetle zannettiler (anladılar)
8. mâ : yok, olmaz
9. lehum : onlar için
10. min mahîsın : kaçacak yerden
İmam İskender Ali Mihr : Ve daha önce tapmış oldukları şeyler, onlardan uzaklaşıp gittiler (giderler). Ve onlar için kaçacak bir yer olmadığını anladılar.
Diyanet İşleri : Daha önce yalvardıkları (tanrılar) onları yüzüstü bırakıp uzaklaşmıştır. Kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
Abdulbaki Gölpınarlı : Ve önceden çağırdıkları putlar, gözlerinden kaybolup gitmiştir ve onlar, kaçıp sığınacakları bir yerleri olmadığını da iyiden iyiye anlamışlardır.
Adem Uğur : Böylece önceden yalvarıp durdukları onlardan uzaklaşmıştır. Kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır.
Ahmed Hulusi : Daha önce lafını ettikleri şeyler onlardan kaybolup gitti ve kendileri için bir kaçış yeri bulunmadığını da fark ettiler!
Ahmet Tekin : Onların önceden taptıkları, yalvardıkları şeyler kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur. Onlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını da anlamışlardır.
Ahmet Varol : Daha önce ibadet etmekte oldukları onlardan kaybolur ve kendileri için hiçbir sığınılacak yer olmadığını anlarlar.
Ali Bulaç : Önceden kendilerine taptıkları (bugün) onlardan kaybolup gitti ve onlar kaçacak hiçbir yerleri olmadığını anlamışlardır.
Ali Fikri Yavuz : Önceden ibadet edib durdukları putlar, kendilerinden kaybolup gideceklerdir; ve onlar kendilerine hiç bir kaçamak kalmadığını anlıyacaklardır.
Bekir Sadak : Onceden yalvarip durduklari seyler onlardan uzaklasmistir. Kendilerinin kacacak yerleri olmadigini anlamislardir.
Celal Yıldırım : Daha önce taptıkları tanrılar, onlardan uzaklaşıp gözlerinden kaybolmuşlar ve onlar da kendilerine hiçbir kaçacak yer bulunmadığını anlamışlardır.
Diyanet İşleri (eski) : Önceden yalvarıp durdukları şeyler onlardan uzaklaşmıştır. Kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır.
Diyanet Vakfi : Böylece önceden yalvarıp durdukları onlardan uzaklaşmıştır. Kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır.
Edip Yüksel : Daha önce yardım için çağırdıkları (dine ortak koştukları kişiler) onlardan uzaklaşmıştır. Artık kaçacak bir yerleri olmadığını anlarlar.
Elmalılı Hamdi Yazır : Önceden tapıp durdukları şeyler onlardan gayb olup gitmişler ve onlar kendilerine hiçbir kaçamak kalmadığını anlamışlardır.
Elmalılı (sadeleştirilmiş) : Önceden tapıp durdukları şeyler onlardan kaybolup gitmişler ve onlar kendileri için kaçacak bir yer kalmadığını anlamışlardır.
Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) : Önceden tapmakta oldukları şeyler, kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur. Onlar da kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
Fizilal-il Kuran : Önceden yalvarıp durdukları tanrıları onlardan uzaklaşmıştır. Kendilerinin kaçacak yerlerinin olmadığını anlamışlardır.
Gültekin Onan : Önceden kendilerine taptıkları (bugün) onlardan kaybolup gitti ve onlar kaçacak hiçbir yerleri olmadığını anlamışlardır.
Hasan Basri Çantay : Önceden tapdıkları nesneler onlardan uzaklaşıb gaaib olmuşdur (olacakdır). Onlar kendilerine (azâbdan) kaç (ıb kurtul) acak hiçbir yer olmadığını anlamışlardır (anlayacaklardır).
Hayrat Neşriyat : Daha önce (kendisine) yalvarmakta oldukları şeyler ise, onlardan kaybolmuş ve kendileri için kaçacak bir yer bulunmadığını anlamışlardır.
İbni Kesir : Önceden taptıkları şeyler onlardan uzaklaşıp gitmiştir. Ve kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır.
Muhammed Esed : Böylece, onların önceden yalvarıp durdukları bütün güçler, kendilerini terk etmiş olacak ve kendileri için bir kaçış imkanı olmadığını kesinlikle öğreneceklerdir.
Ömer Nasuhi Bilmen : Ve onlardan evvelce tapıp, durdukları şeyler gaib oluvermişlerdir ve kendileri için sığınılacak yer olmadığını anlamışlardır.
Ömer Öngüt : Daha önce taptıkları şeyler onlardan uzaklaşıp kaybolmuştur ve kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır.
Şaban Piriş : Daha önce ibadet ettikleri şeyler onlardan kaybolup gitmiştir. Bir kaçış yolu olmadığını anlamışlardır.
Suat Yıldırım : Böylece daha önce ibadet ettikleri putlar kendilerini terk eder, müşrikler de kaçacak yer kalmadığını anlarlar.
Süleyman Ateş : Önceden yalvarıp durdukları şeyler, onlardan sapıp gitmiş ve onlar, kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.
Tefhim-ul Kuran : Önceden kendilerine taptıkları (bu gün) onlardan kaybolup gitti ve onlar kaçacak hiçbir yerleri olmadığını anlamışlardır.
Ümit Şimşek : Daha önce yakardıkları şeyler onları öylece bırakıp kaybolmuş; onlar da sığınacak bir yerleri olmadığını anlamışlardır.
Yaşar Nuri Öztürk : Daha önce yakarıp durdukları, onlardan uzaklaşıp kaybolmuştur. Kaçacak hiçbir yerleri olmadığını anlamışlardır.
|